30 Kasım 2009 Pazartesi

Mary & Max



Film gerçek hayatta yaşanan bir hikayeden esinlenerek hazırlanmış , bunu bilerek izlemek filmin etkisini daha da artırıyor .

Soldaki arkadaş Mary oluyor , 8 yaşında Avusturalya'da yaşıyor.
 Filmin konusunu izlemeyenlere anlatmamak için ondan daha fazla bahsetmeyeceğim.

Hemen sağdaki abimiz ise Max,44 yaşında. O ise Newyork'ta yaşıyor.
Ondan da daha fazla bahsetmeyeceğim ...
(bu bahsi burada kapatalım :p)

Hep hatırlayayım , bu güzel film karakterlerini ,unutmayayım diye fotoları burada paylaşıyorum .. :)











Güldüğüme bakmayın , filmde oldukça gözyaşı döktüm. Yok aslında sulugöz de değilim ama ...

Film stop motion yöntemi ile bir yıldan uzun sürede çekilmiş.
Zaten her kare emek emek , senaryo muhteşem...

Amelie severler için daha da beğenilesi , sevilesi bir anlatım var.
Halen içim buruk , hüzünlü .Çok sevdim onları ....
Akrabalarımız Tanrı'nın vergisidir . Çok şükür ki arkadaşlarımızı biz seçeriz...


29 Kasım 2009 Pazar

O kadar makyajı bize de yapsalar ....

Evet evet ben yada kız arkadaş çevremin çoğunluğu bunu der durur. Güzel bir kız mı gördük , hmm makyajı falan da yerinde mi , hemmeeennn yapıştırırız lafı 'o kadar makyajı bana yapsalar ben de güzel olurum' :)
Şimdi nereden çıktı bu konu ? Şöyle oldu ... Bir sitede kendi kendinize kolayca fotoshop yaparak Zeyna da olabilirisniz , Giselle Bunchen de (neden bu örnekleri verdiysem ?). Öyle atıp tutmak yok yani ! :)
Şimdi seçin güzel bi fotonuzu , tıklayın buraya , tadını çıkarın görsellerle oynamanın ...
Ben en çok sol tarafımdaki zombimsi varlığa rağmen ,mutlu mutlu sırıtan halimi sevdim :)

25 Kasım 2009 Çarşamba

Bab-ı esrar



Mevlana ve Şems hikayesine ilgi duyanlar için heyecan verici bir kitap.
Cinayet ve bu olayların tasvirleri kitap içinde pek şık durmamış .
Anlaşılır ve akıcı bir anlatımı vardı ama kitap bana yine de doyurucu gelmedi.
Elif Şafak'ınm 'Aşk'ından önce bu kitabı okumuş olmak daha mantıklı sanki , bende sıralama yanlış oldu sanırım ...
Şems-i Tebrisi kitabın bir yerinde şöyle der , iddialı ama güzel yorumdur bence , biraz da özeleştiri okuyanlar için ...
“Gönül gözün kapanmış olduğu için, aklın sınırları dışına çıkamıyorsun. Gerçek aşkın ne olduğunu bilmediğin için, fedakarlığın da ne demek olduğunu bilmiyorsun. Çoktan bitmiş, heyecanı sönmüş, ancak ilginç ülkeleri gezerek, eğlenceler düzenleyerek, lezzetli yemekleri midenize indirerek, bedenlerinizi yaralarcasına sevişerek birbirinize katlanabildiğiniz cüzi aşkına bakarak, benimkini yargılıyorsun…
 Sen gerçek aşk nedir tanımadın ki, beni yargılayabilesin. Sen elini hiç ateşe sokmadın ki, aşk yangınının insan yüreğini nasıl sönmez bir çerağa çevirdiğini görebilesin. Sen, sevgilin için ölmedin, öldürmedin ki, beni anlayabilesin!  

24 Kasım 2009 Salı

Arles'te bir oda

Geçen sene bir müzeye gitmiştik , Musée d'Orsay . 
Bu müzede modern ressamların tabloları göreceğimi biliyordum, ama hangi ressamın hangi tablosu olduğu konusunda bir fikrim yoktu, bazen bilgisizlik ne güzel bir şey .. Neden mi ? Anlatayım .
Ben küçükkene evimizde bir takvim vardı , takvimde de ünlü ressamların , ünlü tabloları.
Bir resim de işte aşağıdaki , Vincent Van Gogh'a ait Arles'te bir oda tablosu idi.



 O kadar sevmiştim ki bu resmi , kesip çalışma masama yapıştırmıştım , yıllaarca ööyle bakıp mest oldum bu resme . Sanattan birdaha bu kadar anlamadım :)
Gelelim müze kısmına , işte biz müzede dolaşırken Van Gogh'un eserleri kısmına geldiğimizde ben bu tabloyu gördüm. O an maç anlatırken , heyecanını saklayamayan spikerler misali ağlamak istedim sayın seyirciler ..
Engin'e dedim , beni tablo'm ile biraz yanlız bırakır mısın ? :) Baktıım , baktımm , çocukluğum , artık yanımda olmayanlar , üzüntülerim , sevinçlerim falan geldi aklıma. Çok samimi şeyler hisstettim , hislerim beni mutlu etti ve I love Paris şeklinde sahte bir mutluluk cümlesi ile ayrıldım mekandan ...
Aradan 1 yıldan fazla geçti ki , geçen hafta Badeciğim bu olayı öğrenip bana evde bulunan cd'sini getirdi.
Resim neyi anlatır diye bir CD serisi var imiş.Kültür sanat işi tabi .. :)  
Bu bahsettiğim oda tablosunun eskizleri , neden ve nasıl çizildiğini anlatıyor. Dönemin ünlü ressamları şaşalı sarayları ,lüks odaları resmederken ; Van Gogh'un çizdiği bu mütevazi oda nasıl bu kadar sevilmiş ve meşhur olmuş ? , Resimde perspektif bilerek mi gözardı edilmiş vs gibi bir çok detayı öğrendim.
Çok sevdim  , beğendim , burada da paylaşmak istedim.
Buraya tıklayarak , siz de sevdiğiniz bir eserin öyküsüne kavuşursunuz belki ben gibi ,
Kalın salıcakla ;)

23 Kasım 2009 Pazartesi

Burçların karakteristik özellikleri / Dikkat burcunuzdan nefret edebilirsiniz :)

Beğenmeyeceğinizi anlar gibiyim :)
İnsanın güzel şeyler duymak hoşuna gidiyor , bu yüzden de burçlara inanılıyor sanırım .

KOÇ (21 Mart-20 Nisan)
Sözünde duramayan, özgüveni olmayan, gıcık şahsiyet. Hayat boyu illa birileri onu iteleyecek. Var ya, bütün ev kuşları, ana kuzuları genelde bu burçtan çıkar. Bunun sevdası bile bir halta yaramaz. Genelde platonik takılır haspam. Yoktur ki cesaret denen şeyin zerresi bunda, gidip de söylesin. Hadi bir mucize oldu zar zor söyledi ve siz de bir halt edip buna uydunuz. Eğer uçarı, hayatla eğlenen, aşkta heyecan arayan bir kişi iseniz bittiniz kuzum siz. Duygusal takılır bu koçlar. Sıkıcı mı sıkıcıdır. Her an ahlanmaya meyillidir. Ona bir şeyi bin kere anlatın anlamaz. Bir de anladım havaları ve sonunda anlattığınız şeyin tam tersine yorumları yok mudur.Deli olursunuz. Soru sorup ne olduğunu anlamaya kapasitesi yetmez. Ama toplum tarafından sevilir. Niye, çünkü kendinden başka kimseye bir zararı yoktur. Öyle hileyi, yalanı becerecek zeka yoktur ki onda. Siz ona fıkra anlatın o gülsün, bir şey anlatın o dinlesin. Başka bir işe yaramaz. Kıskanç, gıcık ve s ıkıcıdır.


BOĞA (21 Nisan-21 Mayıs)
Bunun var ya, insan beynini yormaktan başka bir şey yaptığı yoktur. Orda burda arkanızdan atar tutar. Hele de size karşı ilgisi var ve siz ona karşı kayıtsızsanız yandınız demektir. O zaman her şey beklenir bundan. Yerin dibine sokar sizi. Artık saçınızı başınızı mı yolarsınız, sinirden alkole mi başlarsınız, o sizin tercihiniz. Melek yüzlü şeytandır bu boğalar. İntikamcıdır. Hayatta pek bi halt olmazlar. Ailelerinin durumu iyi değilse vay hallerine. Her şeye löp diye konmak isterler. Çok param olsun, en güzel sevgili benim olsun, olsun, olsun, olsun.... Kendini dünyanın merkezi sanır. Sizden çıkarı varsa sizden iyisi yoktur bunlar için. Genelde evde kalmışların burcudur. Ya evlenmezler, ya da geç evlenirler. Zaten kim ne yapsın bu uyuzları. Erkenden mezara sokar sizi. Bunun tek boğalığı burcunun ismidir.  Aslında akreptir bu akrep.


İKİZLER (22 Mayıs-21 Haziran)
Dönek, iki yüzlü, karakter çorbası, tek başına tek bir işe bile yaramayan asalak. Tatlı dilli yılan. Bu var ya, bu, hayatı boyunca onu bunu sömürüp durur. Bol organizasyonlu, bol dedikodulu, fesat mı fesat, defolu tipin tekidir. "Hadi arkadaşlar şunu yapalım..." "Aaa ayıp ettin tabii ki gelirim...." "borcum olsun... " en çok yalanlarından bir kaçıdır. Çok iyi yalan söyler. Gevezedir de. Sır tutamaz. Boştur bunun ağzı. Ayaklı Gazete dedikleri türdendir. Gezsin, tozsun, eğlensin, o kadar. Öyle sıkıya mıkıya gelemez fazla. Laf olsun diye konuşur, evlenmek için evlenir, desinler diye yapar. Bir sözü diğerini tutmaz. Yanında kimse olmayınca da korkağın tekidir. Habire birilerinin , bir şeylerin arkasından konuşur. Onun arkasından konuşur, bunun peşinden konuşur. Ha babam konuşur. Güvenilmez tipin tekidir bu. Ama şeytan tüyü vardır bunlarda. Kendini affettirmeyi iyi becerir. Çabuk kandırır karşısındakini. En dikkat edilmesi gereken burç grubudur.


YENGEÇ (22 Haziran-23 Temmuz)
Kendini akıllı sanan, saftoriğin bir idir. Herşeye kolayca inanır. Gidenin ardından asırlarca yas tutar. Bir de bir gün herşeyin iyi olacağına ilişkin paranoyası yok mudur. Gel de çıldırma. Onu dış  görünüşünden daha çok ilgilendiren bir şey yoktur bu dünyada. Birkaç iltifatta yelkenleri suya indiriverir hemen. Bencilin tekidir. Her şeyin en iyisini, en doğrusunu kendisinin bildiğini sanır. Sanki bu dünyaya yüce bir görev için gelmiş gibi davranır. En az bir koç kadar ana kuzusudur bu. Bir de hayat boyu yaslanacağı bir duvar olsun ister. Bir gün melek, bir gün şeytandır. Yani bir türlü çözemezsiniz onu. Sürekli gelgitlerde yaşar. Tehlikelidir. Insanı kolayca avucunun içine alır. Eğer nefretini kazanmışsanız dikkat. Böyle durumlarda öfkesi henüz tazeyken pek çevresinde durmayın. Çünkü o zaman yapmayacağı şey yoktur. İlişkilerinde zordur. Birini severse onu sanki malı gibi sahiplenir, ama gözü de sürekli dışarıdadır. Bu uyuzla dostluk neyse de, aşk asla. Çünkü kaprisleriyle sizi hayatınızdan bezdirir.

ASLAN (24 Temmuz-23 Ağustos)
Bu aslan var ya aslan. Bu komedi şey kendisinin gökten zembille indiğini sanır. Bu ıssız bir adaya düşse, yanında isteyeceği üç şeyden biri aynadır. Kendinde şeytan tüyü olduğunu düşünür. Sanki bu olmasa çevresindeki hiçbir şey düzgün gitmeyecek zanneder. Oysa en büyük yamuk kendisidir. Bunu bir odaya iki gün kapatın kesin ölür. Hele bir de odada ayna yoksa iki gün bile sürmez. Özgürlüğü asla vazgeçemeyeceği şeydir. Saftır aslında bu. Kuş kadar beyni olan bir insan bile bunu kolayca kandırabilir. Öyle ince detaylardan pek anlamaz. Bir yalan söylediğinde ya da gizli bir iş yaptığında kısa sürede kendini ele verir. Çünkü plan yapacak, yaptığı planı doşru düzgün uygulayacak, hadi diyelim uyguladı, saklayıp gizleyecek kadar potansiyel yoktur onda. Sakın bu aslan megolamanına nasıl göründüğünüze dair bir şey sormayın. Çünkü siz kendinizi ne kadar mükemmel hissederseniz hissedin, o olumsuz bir şey bulacaktır. Bu şahsiyetle kavga ettiğinizde, si ze saldıracağı ilk konu dış görünüşünüz olacaktır. Kilonuzdan tutun da, gözlerinizin şaşılığına, dudaklarınızın inceliğine kadar v.s ne varsa onu fazlasıyla ilgilendirir. Ruh sağlığınız açısından tehlikelidir.


BAŞAK  (24 Ağustos-23 Eylül)
Hemen hemen her şeye kolayca uyum sağlar. Çünkü başka türlü ortam yapamaz, çevre genişletemez. Sırf çevresindekiler eksilmesin diye kendi fikirlerini savunmaktan korkar. Zaten kim karşısında her söylediğine he diyen bir tip istemez ki. Bunun en sinir bozucu huyu, insanlarla konuşurken onların, rahatsız edecek kadar gözlerinin içine dik dik bakmasıdır. Genelde efendi takılır. Ama içten içe her türlü çılgınlığı yapmaya meyillidir. Şıpsevdidir, sessizdir, kuruntuludur ve genelde dalgındır. Sizinle konuşurken çoğunlukla kafasından başka şeyler geçer. Yaptığı iyilikleri en ufacık bir hatanızda her an başınıza kakabilir. Fazla alaturkadır. Ayrıca saplantılı tipin tekidir. Şıpsevdiliğine rağmen birine kafayı taktığı zaman karşıs ındakini bayana kadar zorlar. ilişkilerinde romantik olmaya çalışır. Ama bir süre sonra can sıkar. İçmeyi pek bilmez. Hele de morali bir şeye bozuksa ki, genelde bir şeye bozuktur, içmeye gidilecek en son kişidir. Hadi iyi niyetiniz size bir halt etti ve gittiniz, o zaman yanınızda onu bir nebze susturmak için bir bant bulundurun. Normalde pek konuşmayı ve diyalog kurmayı bilmeyen bu şahıslar, içtiklerinde yerdeki taşla bile konuşurlar. Onlar için yarın değil, bugün önemlidir. Genelde karakteri oturmamış kişilerdir.


TERAZİ (24 Eylül-22 Ekim)
Mıy mıy terazi, dır dır terazi, ıyy bu var ya bu bıdı bıdı konuşur. Soğuk nevalenin tekidir. Bunu en çok kendisi sever, sonra annesi, sonra varsa teyzesi... sonra, sonra bunu kimse çok sevmez. Canınız sıkıldığında en son arayacağınız kişi olmalıdır. Çünkü sizin ufak bir moral bozukluğunuzu dahi depresyona kadar götürür. Kafasını her şeye takar. Gelgit akıllının tekidir. Bir gün size çok yakın davranır, ertesi gün bir bakars ınız suratınıza dahi bakmıyor. Sırlara, gizemli şeylere çok meraklıdır. Müthiş bir dedikodu deposudur. Kim kiminle ne yapmış, bilmem kim nerde ne etmiş, miş de miş miş... Hemen hemen çoğunu bir yerlerden duyar, görür, bilir. Yapmacık beyinlinin tekidir. Akıllı takılır, takıldığıyla kalır. İnsanı boğan, sıkan bir havası vardır. Başta zor bir ihtimalle de olsa size çekici ve ilginç gelse bile, sonrasında mazoşist değilseniz şayet, kaçacak delik ararsınız. Yemeğe düşkündür. Özentinin tekidir. Çevresi tarafından robot, soğuk ve dengesiz olarak tanınır. Tatminsizdir. Son not olarak, çok fazla dikkate alınacak biri değildir.


AKREP (23 Ekim-22 Kasım)
Çevresine genelde ılımlı ve temiz kalpli havası veren akreplerin, insanları dumura uğratmakta üstüne yoktur. Kuşkucu, kıskanç ve iki yüzlünün biridir. Size ne zaman hangi yüzünü göstereceğini de asla kestiremezsiniz. Bazen şefkatli, sıcak, bazen de saldırgan ve soğuk bir buzdolabı gibi olur. Sizin yüzünüze gülüyor olması, asla size karşı iyi niyetler beslediğinin garantisi değildir. O tam bir tiyatrocudur. Hat safhada bencildir. Bu var ya bu, öyle melun bir şeydir ki, Allah bunun şerrinden düşmanımı bile korusun. Kafaya koydu mu yapar bu. Vücut dilini çok iyi kullanır. Yüz mimikleri en çok olan insan tipidir. Her olaya , her şeye bir mazereti vardır. Çok dikkatli ve akillidir. Avına sinsi sinsi yaklaşır. Eğer çevrenizde bir akrep varsa, bence onunla kesinlikle dost olmaya çalışın. Kıskançlığı yüzünden yapmayacağı şey yoktur bunun. Sürekli ilginin kendisinde olmasını ister. İnsani çileden çıkaracak kadar kendine güveni vardır. Burcunun adi gibi akrebin tekidir. Melek yüzlü şeytan lafı sanki bunun için söylenmiştir.


YAY (23 Kasım-22 Aralık)
Ah sen var ya sen... Düzenbazlar düzenbazı, dedikoducu ve bir o kadar geyik insan. Senin adam olman için kafana taş düşmesi veya birinin başına balyozla vurması falan mı lazım? Nedir bu gevezelik. Bu konuşur, konuşur, çenesi de yorulmaz. Bele şe bayılır. Ben yaptım, ben ettim havaları yok mudur bunun, insanın gırtlağına yapışıp boğası gelir. Heyecan manyağıdır bu. Bağımsızlığına en düşkün burçtur. Duruma, ortama göre anında değişirler. Nabza göre şerbet verirler. Buna gazı verdin mi bir daha tutamazsın. Bir şeyi abartmağa bayılır. En ufacık , en basit olayı bile süsleyip öyle anlatırlar size. Dikkat yoksunudur bu yaylar. Allah bunların sevgililerine de sabır versin. Bir insan ancak bu kadar kaprisli olur dedirtir insana. Bardağın hep dolu tarafını görecek kadar, hayattaki olumsuzluklara gözlerini kapatırlar. Sıkılınca kaçarlar. Eğer sonunda bir çıkarları yoksa, mücadele etmeyi pek sevmezler. Bunların burcunun adı yay değil çakal olmalıymış aslında. Bunlar için hayatta kendilerinden daha önemli hiçbir şey yoktur. Biten ilişkilerinin ardından konuşur, kızdığı arkadaşlarının arkasından atar tutarlar. Bu yüzden pek güven vermezler insana. Daha nasıl güven versin ki, sırf heyecan için yaşayan, dedikoducu tip demedik m i? Bir şey biliyoruz da söylüyoruz herhalde.


OĞLAK (23 Aralık-20 Ocak)
İnatçı keçi seni. Seni gurur budalası, pire için yorgan yakan şapşal seni. Dobralıkla patavatsızlığı bunun kadar karıştıran başkası yoktur şu cihanda. Her an bir siniri krizi geçirmeye müsaittir. Onun için o daha iyi, bu daha kötü gibi bir ayrım genelde yoktur. İki şey arasında kıyas yapamayacak kadar absürt ve gereksiz bir insandır. Bu nedenledir ki, çok mecbur kalmadıkça saçlarınızın yeni şeklini, kıyafetinizde yaptığınız değişikliğin nasıl olduğunu, bu rüküşten veya daha doğrusu bu garip insandan başka birine sorsanız iyi edersiniz. Yani biraz kaz kafalının tekidir. Onun aklı fikri arkadaşlarıdır. Sonra da onlardan yer nanayı , görür Hanya’yı Konya’yı. Özel hayatının didiklenmesinden hiç hoşlanmaz. Sanki kimin umurundaysa, bunun kendi gibi sıkıcı kurallarla boğulmuş özel hayatı. Eğer bir filmi onunla birlikte izleme gafletine düştüyseniz şayet, size durup dururken, oyuncunun en son ne söy lediğini sorar. Filmin her sahnesinde yorum yapar, o da olmadı absürt bir şey bulur kafanızı karıştırır. Olmadık yerde güler, olmadık yerde soru sorar. Onu sorar, bunu sorar... Sanki mezar taşına yazdıracak, yıllarca bilmem kimlerin canına tak ettirip öğrendiği onca gereksiz bilgiyi.


KOVA (21 Ocak-19 Şubat)
Görgüsüzün biridir. Yaşantısı boyunca kompleksleriyle hem kendisini hem de çevresindekileri canından bezdirir. Özentidir, ayrıca basmakalıp tipin de biridir. Değişime pek açık olduğu söylenemez. Okul hayatının parmakla gösterilen parlak çocuğu değildir. İş hayatında ise hep kolay işleri tercih eder. Potansiyeli daha fazlasına izin vermez. Olsa da olur, olmasa da olur tipin tekidir. Yemeğe olan düşkünlüğü de ayrı bir mevzudur. Genelde obezler bu burçtan çıkar. Yani yakınınızda bunlardan bir iki tane olması sakıncalı değildir. Genelde sizi kompleksleriyle bunaltır ama onun dışında, diğerlerine göre daha zararsızdır. Yıllar sonra bir anıyı hatırlayıp efkarlanır bunlar. Pek nostaljiklerdir. Onu bunu yıllar sonra hatıra olur diye saklamaya bayılırlar. Her ne kadar içlerinden bazıları, ağır abi, hanım ağa gibi bir görüntü çizseler de, hemen hemen hepsi sulu gözlü, duygusal tiplerdir.


BALIK (20 Şubat-20 Mart)
Ah sana ne desem bilmiyorum ki. Saf mısın, salak mısın? Yüz yıl yaşasa, olgunlaşacağına daha da bir çocuklaşır bu. Ona kırılır, buna alınır, küser, kızar.... Ayyyy... İnsanın bunu düşünürken bile içi daralır. Hayatta zaman zaman önüne çıkan fırsatları bir türlü değerlendiremeyen beceriksizin tekidir. Yaşamı boyunca kolay yoldan para bulmayı hayal eder. Zaten uyumadığı anlarda, çok az istisnai durum dışında genelde hayal kuruyordur. Hep çelişkilerle doludur. Bir de sanki hiç olumsuz huyu yokmuş gibi, bir kuru inadı vardır ki... Tam bir karın ağrısı, baş belasıdır. Bunun huyuna, suyuna git, sonra canın ne istiyorsa yaptır buna. Ama bana sorarsan kendin yap daha iyi. Tam bir bunalımdır. Bir şeye moralinin bozulması için nefes alıyor olması bile yeterlidir. Ona sorsan hayatta en büyük acıları bu çekmiştir, gelen buna vurmuştur, giden buna vurmuştur. Ah zavallı daha ne yapsındır ki. Bunun bindiği gemi batar, tuttuğu dal kırılır. Anılarla yaşamağa bayılır. Geçmişinden asla sıyrılamaz. Dış görünüşe çok fazla önem verir. Öyle lider olmak gibi bir kaygısı yoktur, kıyıda köşede kendine bir yer bulsun yeter. Onu mutlu etmek neredeyse imkansız gibidir. Herhangi bir şeye bile hemen sevinebilir, ama asla mutlu olmaz. Şahsiyetsiz, karamsar, olsa da olur ama olmasa acaba daha mı iyi olurdu dedirten tuhaf insanın tekidir.

22 Kasım 2009 Pazar

Mirkelam'ı göremedim ama :p



Bir Pazar sabahı üşenmeyip 8.'de kalktım sayın seyirciler ve teee Belgrad Ormanlarına gidip 6 km. koştum.
Ama sanmayın ki oralardan elim boş döndüm :) Hatırı sayılır bir derece elde edememiş olsam da , bir adet 'Atatürk Koşusu' madalyam , bir adet 'Atatürk Koşusu'  tişörtüm veeee süüüpperr derece açılmış , şu an bayramların en güzelini yaşayan ciğerlerim var !

Beklemiyordum ama oldukça da kalabalıktı Parkur , yarışçılar dışında antremana gelen mini mini sporcular mı istersiniz , köpekleriyle beraber koşan insanlar mı , yürüyüşe/koşuya çıkmış aileler , arkadaşlar mı ...

Aktif , dinamik heyecanlı bir şekilde Pazar günü devam ediyor , herkese iyi pazarlar ;)

21 Kasım 2009 Cumartesi

Hey gidi renkli kutu

Eskiden az kanal , az dizi vardı ama karakterler de az renkli değildi hani ! Aklım(ız)a gelen bazıları

Bizimkiler dizisizndeki herkes aslında , ama en çok Sabri Bey ve İbrikçi. Ayrıca tabii ki 'yumuşak yumuşak ..' :)

Ayrılsak da beraberiz'deki Ferudun Bitir . Yırrtık abicim !



Kuruntu Ailesi



Kimin başı sıkışsa , koşar Perihan Abla ; küçük büyük herkesin dostu Perihan abla.Meraklı Melahat gerçek hayatta  bir çoklarına takma isim de oldu tabii ...



Nöööri Gantar :) Kaynanalar ve o dizideki Tiiijenn . Piyano çalardı hep ...


Bir demet tiyatrodaki Zabıta İrfan ve tabii sonraların Burhan Altıntop 'u . Canım ciğerim , yaratıcı insan !


Uzaylı Zekiye ... Gözleriyle eşyaları havada uçurur , evi falan temizlerdi. Çok özenirdim .


Sürahi Nine .. Ahh ah ne özgün bir kızma , insanları birbirine düşürme stili vardı , özledim valla :)




Daha çookk var tabii ki , ilk anda akla gelenler bu isimlerdi. Düşünen de , oynayan da sağolsun ;)

20 Kasım 2009 Cuma

Detayla uğraşırken,bütünü görememek

Juan, motosikleti ile Meksika sınırına gelir.
Arkasındaki iki büyük çantayı gören sınır polisi
şüphelenir ve içinde ne olduğunu sorar .

Juan: 'Yalnızca kum', diye yanıt verince

polis:  - Aç bakalım çantaları, der.

Juan çantaları açar, polis didik didik kontrol etmesine
rağmen kumdan başka birşey bulamaz çantada !
Bununla yetinmeyen polis, gece yarısına kadar kumu her tür
tahlilden geçirtir ancak saf kumdan başka birşey yoktur !

Polis, çantalarını Juan'a geri verir ve
sınırdan geçmesine  izin verir.

Ertesi gün Juan Motosikletinin arkasında iki büyük
çantayla tekrar sınırda belirir. Polis Juan'ı
gene durdurur, didik didik arar, birşey bulamaz ve Juan'ı
serbest bırakmak zorunda kalır.

Bu olay, polis emekli
olana dek yıllarca devam eder !
Bir gün emekli polis Meksika'da b ir barda otururken
Juan'ın içeri girdiğini görür ve derhal yakasına yapışır;

-Senin yıllardır birşeyler kaçırdığından eminim.Çıldıracağım
Geceleri uyku uyuyamıyordum senin yüzünden. Lütfen
anlat bana ne kaçırdığını. Aramızda kalacağına emin olabilirsin.

Juan gülümseyerek yanıtlar:
'Motosiklet'

Kibarlık Budalası





Oldukça heves ve beklenti ile gittim oyun’a. Haldun Dormen vardı , hiç beğenmeme ihtimalim olur muydu ?
Önyargılarımdan kurtulmam gerek işte. Çok ağır bir eleştiri olacak sanırım ama bana hissettirdiği buydu : İlkokuldaki müsamerelerimizin tadı ...
Haldun Dormen hiç zorlanmıyordu oynarken o belli , ama ne dediğini anlamak güç oldu bizler için zaman zaman. Yani oyunculuk evet , zaten benim övgüme ihtiyaç da yok , ama yorgun belki artık... Söyledikleri telafuzu nedeniyle anlaşılamıyabiliyordu.
Tarık Pabuçcuoğlu bence ve saz arkadaşlarıma göre de(darbukada Barış,dansçı Nihan,solist Nurcan :p) oyunun parlayan yıldızı idi.
Ebru Cündübeyoğlu da vardı oyuncular arasında, doğallıktan uzak ; abartılı tavırlarıyla ...
Dekor da beklentilerimin çok altındaydı , oyunun genel havası da .
Nasıl bitti , neden o şekilde bitti biz o kısmı da anlayamadık , her şey bir anda oluverdi J
Bir ismin peşine düşüp , oyun seçmek doğru değilmiş diyebilirim , ‘dün’ hayattan çıkardığım ders budur ...


19 Kasım 2009 Perşembe

Piyano Günleri



Kış ayları gelince İstanbul'da bööle bissürü etkinlik oluyor ya  , ben gidemesem de çoğuna, bayılıyorum bu havaya !
Akbank (rakip banka ;)) sanat bu aralar Piyano Günleri kapsamında dünyaca ünlü sanatçılara ev sahipliğ yapıyor.
Türk Piyanist Özgür Aydın'ı özellikle dinlemek istiyordum , umarım yoğun Bayram programı içerisinde vakit ayırabilirim.
Etkinlik deatyı için burayı tıklayınız.
Akbank Sanat Beyoğlu                                       İstiklal Cad. No:8 34435 Beyoğlu-İstanbul             Tel: (0 212) 252 35 00 - 01 

18 Kasım 2009 Çarşamba

Bir ki , bir ki :)


Bu pazar sabahı değişik ve sportif :) bir şeyler yapmak isterseniz , Belgrad Orman'ında koşabilirsiniz hem de ödüllü !
Organizasyonu İstanbul Masterleri Atletizim kulübü düzenliyor.
Koşu ilgili genel bilgi aşağıdaki gibi , daha da detay isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
İstanbul Masterleri Atletizm Kulübü 22 Kasım 2009 Pazar günü saat 10:00'da Belgrad Ormanında Neşet Suyu parkurunda Atatürk Koşusu düzenlemektedir.

Yarış parkuru yaklaşık 6300m dir. Yarış herkese açıktır. Katılan herkese T-shirt ve anı madalyası verilecektir. Ayrıca genel klasman ilk üçlerine ve her yaş grubunun ilk üçüne madalya verilecektir.

Yarış katılım ücreti internet üzerinden 10 TL, yarış sabahı yapılan kayıtlar 15TL'dir. Online kayıtlar 19 Kasım perşembe günü saat 17:00'ye kadar yapılabilir.

Snatch / Kapışma



Hastasıyız Brad Pitt'in , ailecek yani !: ) Yaw bir rolü de becereme , başarısız ol , üstüne çirkin ol gerekirse cingan ol da biz sana bayılmayalım Brad,mümkün mü ? ı ıh ..
Film güzeldi , haddinden fazla kan  vardı ama olsun , varsın olsun bu sefer de böyle olsun :p
İçinde 'aşk' hikayesi geçmeyen güzide Hollywood filmlerinden olması ayrı bir hoştu. Hikaye de güzel , karakterler hepsinden güzel.
Film kısaca elmas mafyası,çingenelerin yaşamı,dövüş ve kimseyi küçümseme dostum(bu dersi ben çıkardım :) )  gibi 'ögelerle' bezenmişti (!)
Aradan 10 sene geçmiş yeni izliyorum :) varsa ben gibiler tavsiye ederim ...

15 Kasım 2009 Pazar

Yaşasın kitap okuma aşkı !


Arkadaşlar ben kulturtv.com.tr'den sipariş veririm arada , memnunumdur da vaktinde ve beklediğim gibi gelir kitaplarım.

Bu sefer idefix'te daha da uygun fiyatlar . Hemen iki-üç kitabın fiyatını karşılaştırdım :)

7.sanal kitap fuarı 22 Aralık'a kadar devam edecek.

Henüz listemi yapıyorum , kitap önerileri memnuniyetle kabul edilir.

O. çocukları


Bu film ilk çıktığında , adı çok iddialı geldiğinden midir nedir ,hiç izleyesim gelmemişti.Hani merak uyandırsın diye ismi böyle sivri olsun da , daha çok izleyici gelsin gibi ...

Neyse bugün evde bir Türk filmi izleme ruh halimizle , mismillah :) dedik başladık :p Senaryo Sırrı Süreyya Önder'e aitmiş . Ki ben onu Selahattin Yusuf ile Kafa Dengi programında sohbet ederken dinlemekten keyif alıyorum. Bu filmdeki konu seçimi ve tespitler de bana ayrı haz verdi.

Demet Akbağ'ın oyunculuğu nedir öyle ? Benim canım arkadaşım Nihan'ımın anneannesi beğendiği bir şeyi överken 'bu güzel olmamış,çok güzel olmuş' der , biz de kendi aramızda onu taklit eder , kikirderiz :) Demet Akbağ güzel oynamamış, ÇOK GÜZEL oynamış ! :)
Diğer oyunculara gelince ;
Sarp Apak'ın diksiyonu yada konuşma hızı sanırım sorun , karaktere istediği ruhu  veremiyor sanki.
Özgü Namal da hep aynı karaktermiş gibi geliyor bana. Mimik pek kullan(a)madığı için belki de
.
Kıraç haaarika film müziği yapmış , ilk defa 'Aa bu soundtrack Kıraç tarzı değil' dedim .Çünkü onun şarkısı olduğu tahmin edilebiliyor genelde ...

Filmin içinde arada arabesk diyebileceğim 1 , 2 sahne vardı ama ,onlar da bizim ülke gerçeklerimiz . Sonradan düşünüp hoşgördüm (yine bi havalara girdim :) :) .

Özgün senaryosu ve Demet Akbağ'ın güzel oyuncuğu ile , hikayesi uzun süre aklımdan çıkmayacak bir filmdi ...

14 Kasım 2009 Cumartesi

Ben yapmadım :p



Sabah kahvaltıyı hazırlarken ,Engin'e Komşufırın'dan aldığım ekmeğin tadına baktım , kaşla göz arasında.Sanki ısırıldığı farkedilmeyecekmiş gibi , hiç kilo almamışım , yeterince dobiş olmamışım gibi. Sonra Engin sorunca 'bu ne?' diye , ben yapmadım , fırıncı poşete koymadan hemen önce bi ısırık almış olmalı diyesim geldi yapamadım ...Her şeyi oracıkta itiraf ettim :)
Ufff , bi mucize olsa da canım hiç yemek yemek istemese ! :)

13 Kasım 2009 Cuma

günün çözümlemesi :)


sonuçta o zaman hissettiklerini değiştirmez ama o zaman hissettiklerinin saçma olduğunu düşündürtse bile yeterli..
Dedi arkadaşım az önce , çok sevdim bunu ...
Neden,niye,kime vs. Kim ne anlarsa işte :)

12 Kasım 2009 Perşembe

Bozuk Düzen


Oyunun afişinden bir alıntı :1940’lı yıllar ve İkinci Dünya Savaşı’nın Türkiye’de ortaya çıkarttığı olumsuz sonuçlar…


Hemen ardından 1950’li yılların başında Türkiye’de serbest piyasa ekonomisine geçiş ve yabancı sermayeyi teşvik yasasının çıkartılması… Tün bunların üzerine siyasal yaşamdaki büyük değişiklikler… Ve bütün bu sosyal, ekonomik, siyasal dengesizliklere bağlı olarak bocalayıp kaybolan insanlar… İşte bu kaybolan insanların anlatıldığı bir oyun Bozuk Düzen.

Oyunda, zelzele sonucu kasabadan kente göç etmek zorunda kalmış olan bir ailenin ayakta kalma mücadelesini görürüz. Bu mücadele sırasında gelişen durumlar, rol kişilerinin yaşamsal tercihleri ya da yaşamaya mecbur bırakıldıkları gerçekler, karakterlerin açmazlarını ortaya koymaktadır.


Dekor , ışık , oyuncu seçimi , performans , konu , anlatılış biçimi , aktarım .... Bayıldım ...
Biz Nurcan'la Perihan Savaş'ın 'hastasıyız' desem yeridir herhalde :) ki kendisi sahneye çıktığında biz yine hayran hayran izliyorduk onu.
Bence onun hayatı da bir kitap,tiyatro veya film olur ; bu da ayrı konu.
Evin duygusal,içekapanık gencini canlandıran Gün Koper ise geleceğin yıldızıdır derim ,yaptığı işin altına imzamı atarım ! (bana nooluyosa?:) ) Yine yıldız kendisi de , yaşı ve ileride yapacağı büyük işleri öngörerek gelecek dedim :)
Oyundaki hikaye benim içime dert oldu ... Fena işledi içime , boğazım düğümlendi yer yer ...
Güner Sümer'in yazdığı bu eser Şehir Tiyatrolarında sergileniyor , tavsiye derim ...
Kalın sağlıcakla ;)

11 Kasım 2009 Çarşamba

Nefes vatan sağolsun ...



10 Kasım'da , Nefes'i izledik eşimle beraber. Onun adını özellikle geçiriyorum ,filmin ikimizde çağrışımları oldukça farklı olmuştur sanırım ; çünkü benim için bir sahneden ibaret olan askerlik , onun için hayatının 1 yıllık gerçeği.
1 yıl ... Neler olur değil mi bu süre içinde? Hem de 20 li yaşlarda. Cem Yılmaz showunda 'en verimli çağımda askere aldılar' söylemiyle dalga geçmştir zamanında , sanki soğuk füzyonu mu buldun , ne en verimli çağı diye. Ki doğrudur , komiktir de ama ...
Asker olmak , asker annesi olma , asker sevgiliyi bekleme,asker babanın özlemiyle büyümek daha kötüsü şehitlik vs. en verimli çağ olmasa da , 1 yıl vatan için seve seve (yada zorunlulukla) feda edilse de ; bunun gereklilikleri, yani ülkemdeki askerlik süresi ve şartlarının gerekliliklerini anlatması açısından  filmi etkileyici buldum.
La vita é bella-Hayat güzeldir yıllaaarr önce izlediğim (2004 yılıydı sanırım) bir filmdi ve hala etkisi üzerimde.Schindler's List  ve piyanist de öyle. Hepsi Nazi zulmünü anlatıyordu.
Hiç yaşamadığım bir ülkenin , hiç yaşamadığım bir çağındaki gerçekleri.Benim gibi kaç milyon kişi derinden sarsılmıştır bu filmlerde değil mi ?
Ülkemin hikayesinin - sıklıkla TV'lerde '45 saniyelik' şehit haberleriyle artık uyuşmuş bünyelere bağışıklık kazandırdığından -  etkisi de bir Nazi-Yahudi hikayesi kadar etkili olması gereklidir en az değil mi ?

Nefes de bir Türkiye gerçeği , film bir çok açıdan eleştirilecektir. Henüz hiç bir yorumu okumadım. 1993 yılının Türkiyesinde , güneydoğu sınımızda yaşananları anlatan bu filmin önümüzdeki günlerde yankıları büyük olacak sanırım...

Murphy kuralları

· Başarı daima yalnızken gelir, başarısızlık herkesin içinde.


· Bir kişinin fikirlerini çalmaya intihal, bir çok kişinin fikirlerini çalmaya araştırma derler.

· Sen bir yanlış yapana kadar kimse seni dinlemiyordur.

· Yere düşürdüğünüz pazar çantası, daima içinde yumurta olan çantadır.

· Düşünmekten bıkılınca varılan yere sonuç derler.

· Sınava girmeden önce notlarına bakarsan en önemli yerlerin en okunaksız yerler olduğunu görürsün.

· Eğer bir işte bir terslik olması için x sayıda farklı yol varsa ve siz işe başlamadan önce x sayıda tedbir aldiysaniz x+1 terslik siz işi bitirmek üzere iken ortaya çıkar.

· Bir öğretmen öğrencilerin öğretilen dersten başka yapacak işleri olmadığını varsayar.

· Tecrübe ihtiyacınız geçtikten sonra edinilir.

· Çekici, güzel ve sizden hoşlanabilecek bir kadınla tanışma olasılığınız;

a-yanınızda karınız varken,

b-yanınızda sizden daha yakışıklı bir arkadaşınız varken,

c-yanınızda sizden daha zengin bir arkadaşınız varken artar.

-------------------------------------------


1.NE ZAMAN BİRŞEY YAPMAYA KALKIŞIRSANIZ, MUTLAKA ÖNCELİKLE YAPMANIZ GEREKEN BAŞKA BİRŞEY VARDIR.

2.BİRŞEYLERİN TERS GİTME OLASILIĞI VARSA, TERS GİDECEKTİR.

3.BİR KAÇ İŞİNİZİN BİRDEN TERS GİTME OLASILIĞI VARSA , KESİNLİKLE SİZE EN ÇOK ZARAR VERECEK İŞ TERS GİDECEKTİR.

4.BİR CİHAZI MONTE ETTİKTEN SONRA, MUTLAKA BİR KAÇ CİVATA ARTAR.

5.BİR ŞEYİ TAMİR EDERKEN, DÜŞÜNDÜĞÜNÜZDEN DAHA UZUN SÜRER VE DAHA PAHALIYA MAL OLUR.

6.HATA YAPMA OLASILIĞINIZ HER ZAMAN AYNIDIR.

7.BİR İŞİN NE KADAR ZAMANDA BİTECEĞİ SORULDUĞUNDA TAHMİN ETTİĞİNİZ SÜREYİ İKİ İLE ÇARPIP BİR ÜST ZAMAN DİLİMİNE GEÇİRİN (DAKİKA İSE SAAT, SAAT İSE GÜN)

8.BİR ŞEYLE FAZLA OYNARSANIZ, ONU BOZARSINIZ.

9.BİR ŞEYİ YERLEŞTİRİRKEN SIKIŞIRSA ZORLAYINIZ; KIRILIRSA ZATEN DEĞİŞTİRMENİZ GEREKİYORDU.

10.HER ŞEY DÜŞÜNDÜĞÜNÜZDEN DAHA UZUN SÜRER.

11.HER ŞEY İYİ GİDİYORSA MUTLAKA BİR AKSİLİK VARDIR.

12.DÜŞEN BİR NESNEYİ TUTMAYA KALKMAYIN BIRAKIN DÜŞSÜN, DAHA AZ ZARAR GÖRECEKTiR

8 Kasım 2009 Pazar

Ada sahillerinde ...

Apartman kapısından çıkarçıkmaz , ağzındaki cevizi yukarıdan yere atarak kırmaya uğraşan karga ilen başladı ada gezimiz.İşte kendisinin burnu havada fotosu.


Sonra atladık vapur'a ver elini Burgazada ! Ufak bir ada turu , her zamanki gibi hayran kaldığımız "ada evleri,tertemiz hava,telaşsız ada sakinleri,faytonlar ve  etrafa saldıkları eşsiz kokuyla;) adada ruhumuzu dinlendirip döndük.'Yahu burnumuzun dibinde sık sık gelmeli buraya' klişesi de tabii ki tekrarlandı.
Adalar ,İstanbul'da yaşamanın güzel yanlarından biri ;)

Barış'ın katlanılmaz ama yayınlanabilir esprisi ile yazımı noktalıyorum . Aşağıdaki apartman Heidi Klum'un babasınınmış. Oyyyy !!! üşüdünüz mü ? Üzerinize bir hırka alın :)


Sadece gülümseyin ve el sallayın çocuklar :)


Nicedir İremcik istiyordu,Madagaskar'ı izlemek. 4 insan ve bir köpek (Patik:) ) oturduk TV'nin karşısına seyredaldık hayvanlar alemini. Önce 1.film ,sonra hızımızı alamayıp serinin 2.filmi Madagaskar 2. Aslanlar,maymunlar,sincaplar,zürafalar,yengeçler,hipopotamlar,pinguenler :) derken ; nasıl izlendi iki film arka arkaya anlaşılmıyor tabii ..
Her zamanki gibi bir ara kestirmiş , pardon 'gözlerimi dinlendirmiş' olabilirim ama bu, filmin sıkıcılığından değil , naçizane tavuk misali erkenden uyumaya alışmış bünyemden kaynaklanmaktaydı.


Sağdaki 4 küçük penguen son derece iş bitirici ve uyanıktı,yaw ne sevimli hareketlerdi onlar.. Başlığımız da buradan etkilendi , bu bıcırıklar haylazlık yaptıkları esnada , etrafa şirin görünmek ve hatalarının anlaşılmaması için ekip liderleri tarafından 'sadece gülümseyin ve el sallayın çocuklar' repliğiyle yönlendiriliyordu .



Veee incelikle tasarlanmış esprilerin , en görseli aşağıdaki fotoda . Ekli aslan'ın saçları ünlü birilerini anımsatıyor mu ,sizce bu aslanı kim seslendiriyor olabilir? Cvp: Alec Baldwin ! :)


İzlerken güldük , eğlendik , bu filmi tavsiye ettik ;)

6 Kasım 2009 Cuma

En içten yetkili ağızdan 'grip' yazısı

Yav ne oluyor arkadaşlar ? Bir paranoya , bir korku sinsilesi ... Sanki bugüne kadar senatoryumda hiç hasta olmadı , hiç grip ilacı kullanmadık , yatak döşek yatan kimse olmadı gripten.
Tamam bu sefer daha ciddi anladık , yiyelim sebzemizi meyvemizi,sıkı giyinelim ; üşütmeyelim (har bakımdan yani :)) Hasta olduğunu gördüğümüz kimse ile de dipdipe olmayalım sonrasında yapacak bir şey yok.
He siz beni dikkate almayabilirsiniz :), aşağıda yayınlayacağım yazı 04/11/09 tarihli Akşam Gazetesi'nde yayınlanmış olup , Kardiyolog DR.MURAT KINIKOGLU'ndan bizzat izin alarak burada sizlerle paylaşıyorum.

İŞTE O YAZI :

Geçenlerde bir hastamdan bana geçmeye çalışan bir 'domuz gribi virüsü' yakaladım. Daha önce hiç görmediğim için çok heyecanlanmıştım.


Kendisine gazetede bir köşem olduğunu, röportaj yapabileceğimizi söyledim ama kabul etmedi. 'Seni Ayşe Arman'a veririm, seks hayatını anlatmak zorunda kalırsın' tehdidinden sonra bülbül gibi şakımaya başladı. İşte domuz gribi virüsü ile yaptığım röportaj:

Neden size domuz gribi diyorlar?

10'uncu kuşaktan büyük dedem ailesiyle bir domuzda yaşıyormuş. Meksika'da ilkel bir çiftlikte sıkış tıkış yaşarken büyük dedem 'Yetti artık' deyip çiftlik sahibinin oğluna atlayıvermiş. İnsanlar bizi o günden sonra tanıdı. Sonra da biliyorsunuz ismimizi değiştirdiler.

Bu ismi beğendiniz mi?

Kesinlikle hayır. Bilim adamları H1N1 diyor ama halkımız benimsemedi. Biz domuz gribi ismini istiyoruz. Halkın benimsemediği bir ismi yaşatamazsınız. Gerekirse Cumhurbaşkanı'na çıkacağız.

3 SAATTE 2 MİLYON ÇOCUK YAPTIM

Kaç yaşındasınız?

Sizin zaman ölçünüzle 3 saat yaşındayım. Biz grip virüsleri çok hızlı üreriz. Ben 10 milyonluk bir ailenin en küçüğüyüm. Şu saate kadar

2 milyon çocuğum oldu. Birkaç saat içinde öleceğim ama ölmeden önce milyonlarca çocuk yapacağım. En büyük amacım kendi neslimin devamını sağlamak.

Aileniz kalabalık mı?

O kadar geniştir ki saymakla bitmez. Siz insanların üzerinde yaşayanlarımızın dışında başta kuşlar olmak üzere kedilerde, maymunlarda kuşlarda yaşayan binlerce çeşit akrabamız var. Atalarım milyonlarca yıldır dünyada hüküm sürüyorlar. Bu yüzden son günlerde çıkardığınız yaygarayı bir türlü anlamıyorum? Sanki yeni ortaya çıkmışız gibi konuşuyorsunuz.

AŞIDA MİLYARCA DOLAR DÖNÜYOR

Bunun sebebi ne sizce?

Benden duymuş olmayın ama pis kokular alıyorum. Sizden birileri maddi menfaatleri için bizim gücümüzü abartıyor gibime geliyor. Hani şu 'aşı' meselesi, bu işte milyarlarca dolar dönüyor diyorlar.

Sizi yeryüzünden silmek istiyorlar, başarabilirler mi?

Sadece gülüyorum! Siz insanlar dünyada yokken bile biz vardık. Şimdi birkaç uyduruk ilaçla neslimizi ortadan kaldırabileceğinizi düşünüyorsunuz. İlaçlarınızın bizi tanımasını engelleyecek olağanüstü bir kamuflaj yeteneğimiz olduğunu unutuyorsunuz. Tamiflu'ya karşı hemen direnç geliştirdik. Hem birkaçımızı öldürseniz bile sağ kalanlarımız büyük bir hızla çoğalır. Bilim adamları (tabii bizimkiler) insan nesli ortadan kalksa bile bizimkinin devam edeceğini söylüyor.

Daha çok kimleri hasta etmeyi seviyorsunuz?

Bizim sizi hasta etme gibi bir amacımız yok, biz kendimize güvenle çoğalacak yaşam alanları arama derdindeyiz. Bu nedenle yaşam şansımız yüksek olan bağışıklığı düşük, iyi beslenmeyen, spor yapmayan, güneşlenmeyen, stres altındaki insanları seçeriz.

Bizden istediğiniz bir açılım var mı?

Size düşman değiliz. Aksine insanları severiz çünkü size muhtacız. Bize iyi bir yaşam ortamı sağlıyor, sıcak bir yuva, beslenmemiz için gıda veriyorsunuz. Haklarımızı verin yeter.

EVHAMLI ANNELER İŞİMİZE YARIYOR

Nasıl yani?

Laf aramızda sizin vücudunuzda hoşumuza gitmeyen

birkaç şey var. Bir kere yüksek ateşi hiç sevmeyiz, ateşiniz çıkınca bizim hareket ve çoğalma kabiliyetimiz azalıyor, sizin savunma hücreleriniz ise sıcak havada daha iyi savaşıyorlar. Sağolsunlar evhamlı anneler çocuklarına ateş düşürücü vererek bize çok yardımcı oluyorlar. İkinci hoşumuza gitmeyen şey; vücudunuzda yaşayan diğer bakteriler.

Onlar bizim yerleşmemize, yiyeceklerini paylaşmamıza izin vermiyorlar. Neyse ki sizler gereksiz yere antibiyotik alarak bizim düşmanımız olan bakterileri öldürüyorsunuz, böylece meydan bize kalıyor, istediğimiz kadar çoğalıyoruz.

Biz binbir suratız yakalayamazsınız!

Sizi aşı ile yok etme planları var.

Aşı mı? Biz o kadar büyük bir aileyiz ki bize karşı etkili bir aşı bulmanız imkansız. Binbir surat gibi devamlı şekil değiştiririz. Hangi birimizi yakalayacaksınız?

Bir vücuttan diğerine nasıl gidiyorsunuz?

Sizleri hapşırtıp öksürterek.

SİZ HAPŞIRDIKÇA BİZ YAYILIYORUZ

Nasıl yani?

Sizin hastalık belirtileri dediğiniz şeyler aslında bizim yayılma stratejilerimiz. Sabahtan beri öksürüyorsun, farkında değil misin? Biraz önce hapşırdın. Burnun da akıyor...

Yani?

Seni hapşırtan ve öksürten benim. Amacım havaya yayılan partiküller ve burnundaki salgıyla etrafa yayılmak. Yeni kurbanlarımızı böyle buluyoruz. Hapşırmazsan, burnun akmazsa, mendil kullanırsan, elini yıkarsan başka vücutlara geçmem zorlaşır.

HATA YAPMAYIN 6-7 GÜNDE GİDELİM

Bizi öldürmeye niyetlisiniz demek?

Biraz önce söylemiştim. Sizi öldürürsek kendi geleceğimizle oynamış oluruz. Evet, size biraz rahatsızlık veririz ama bir yanlış yapmazsanız 6-7 gün en fazla 10 gün içinde çekip gideriz.
Kaynak.

Ben Acapella gördüm



Neso bir heyecanlandı bu akşam Acapella var diye , arkadaş biliyo tabii . Ben de sordum , o ne ola ki ? Acapella yani .
Benim anlayacağım şekilde :) Hani Sertap Erener'in yıllar önce bir şarkısında da vardı , enstrümansız , insan sesi ile müzik yapmak. Hımmm dedim. Hem ben en son ortaokulda koro görmüştüm , hatta kanon yapmışlığım bile var. Kanondu di mi o ,hani herkes belli bir sırayla söylerdi şarkıyı. Neyse bilmiyorum konuyu , hiiçç derinlere dalmayayım ... :)
İstanbul Koro Günleri kapsamında ,bir Türk korosu vardı bu akşam Caddebostan Kültür Merkezi'nde Accapella Grup34 ve Kopuz Oda orkestrası. Sonra İtalyan Koromuz geldi Grand Combin Korosu . İkisini de dinlemek çok keyifliydi .
Bu insanlar amatörmüş , elimdeki broşürlerde yazdığı kadarıyla hepsi farklı meslek gruplarından, farklı yaşlardan kişiler .. Sanırım haftada 3-4 saat çalışıyorlar.
Böyle bir amatör grup kurulması , birilerinin bunun için çalışması dinlediğim müzik kadar hoşuma gitti. Sana noluyo demeyin :) Hep aynı kurslar var yemek,fotoğrafçılık vs. Ve sırf popüler olduğu için bir grup medyanın bu alanlara merak saldığını görüyorum (Çuvaldız =>ben dahil:)) Halbuki başka şeyler de var uğraşacak , hatta İtalyan grupta 70 yaşlarında bir teyze vardı. Helal olsun ! :) Bitmedi ki daha hayat , ne güzel hala heyecanlanıyor , mutluluk alanları açıyor kendine. (ay pek bi kişisel gelişim ağzıyla oldu :p)
Kısacası bu organizasyonun içinde dinleyici olarak yer alarak da farklı bir şey görmüş olmanın sevinci içindeyim , 'anlıyorsun değil mi ?' :)
Türkiye'deki bir amatör koro grubunun sitesini ziyaret etmek isterseniz BURAYA tıklayınız.

4 Kasım 2009 Çarşamba

Gizli Oturum



Şimdi efendim ben geçtiğimiz haftalarda, Şehir Tiyatroları'nda sergilenen Gizli Oturum adlı oyuna gitmiştim ama hemen gelip buraya yazmamıştım koşa koşa:). Baktım blogcaazım başı boş kalmış , hemen paylaşayım burda sade vatandaş olaraktan izlenimlerimi dedim.
Hani bir baaa-yan vardı geçen seneki ünlü bi dizide , Dudaktan Kalbe dizisiymiş şimdi Eda söyledi :) , neyseciime orada oynayan hatun kişi de vardı oyuncu kadrosunda (fotosunu en alta ekliyorum) , ki kendisinin geçen seneki Leonca ile Lena adlı oyununa da gitmiştim ama bu sene çok daha iyi oynuyor yada bu oyuna daha ısınmış sanki.
Oyunda genel olarak anlatılmak istenen  şey net , ama yani giriş - gelişme - sonuç açısından başarısız buldum. Bir türlü ısınamıyorsun hikayeye .Dekor falan ... Bi eğreti durmuş , baştan savma olmuş sanki.Ucuz bilet satılıyor diye , dekordan da çalınmaz ki canım ..
Konu içinde  'Bir kadının beğenilme arzusu'na değinilmiş  (Yani Sartre değinmiş ! ), ki tespit çok vurucuydu ve de doğru ... :)
Sonuç olarak gidilebilir evet ama 'Tekrar Çal Sam' kadar mükemmel bir oyun ve sahneleme , yada 'kim kimi kiminle' gibi başarılı bir komedi/kadro seçimine ,neden bu sene hala rastlayamadım şehir tiyatrolarında ?
Aziz Nesin'in ünlü eseri 'Yaşar ne yaşar ne yaşamaz' da halen sergileniyor , onu da kaçırmayın derim.
Haftaya 'Bozuk Düzen'i seyredeceğim , ümitliyim , bu sefer güzel şeyler yazacağım .. :)

2 Kasım 2009 Pazartesi

Kasım'a arka fonda müzikle mi başlasak ?


Bu hafta kendime değişik etkinlikler arıyorum ,hem de para vermeyeyim derseniz , müjde ! :)
2. İstanbul Koro günleri başladı .
Birincisine haberim olmadığından katılamamıştım , ancak bu sene etkinlğin bilgisini de ileten Nesobaby ile berbaer tadını çıkaracağız. (kendisi ile ilk böyle bir organizasyonda tanışmıştık , daha doğrusu yine o bizi davet etmişti ,yıllaaarrr önce , anılaaaaarrr.. :) )

İşte yetkili ağızdan etkinlik detayı :
4-8 Kasim 2009 tarihleri arasinda gerceklesecek 2. Uluslararası İstanbul Koro Günleri festivalimizin detayli konser ve seminer programi ekteki gibidir.

Konserlere girisler ucretsizdir.

Cok seli koro muzigi kulturunun ulkemizde taninmasi, yayginlasmasi ve hakettigi yere gelmesi amaciyla bu yil ikincisi duzenlenen, cok sesli muzik ve koro askimizla dogan bu organizasyonumuzla ilgili cevrenizde ilgilenecegini dusundugunuz kisi veya kurumlari bilgilendirip davet ederseniz cok seviniriz.

Gecen yil 400 kisinin katildigi festivalimize bu yil 7 farkli ulkeden toplam 700 korist katilmaktadir. Cok sesli muzik sever herkesi bu ucretiz etkinligimize bekliyoruz.

Sevgi ve saygilarla,
http://www.istanbulchoirdays.com/

Etkinlik detayı için 'read more'

Su içmeliyim çünkü ...


Vücudun %70 'i , beynin %60 'ı su . Eğer yeterli su içmezsek ,
  • Beyin hücreleri ve diğer sinir hücreleri hızla yaşlanır,büzülür ve hücreler arası iletişim zorlaşır
  • Hormonlar,nöropepetitler (? :) ) yani biyokimyasal süreçler yavaşlamaya başlar.
  • Beyin önce midedeki taze suya yönelir var olanı çeker eğer yetmezse mide özsuyundan alır
  • Midenin de nemli kalması gerektiği için , su deposu olan eklem noktalarına yönelir.
  • Yine tamamlayamazsa kandaki serum maddesinden su ihtiyacını karşılar.
  • Rutinleşen bu durum bir süre sonra mide rahatsızlıkları,romatizmal eklem hastalılkarı,kanın koyulaşması , damar tıkanıklıkları gibi rahatsızlıklara neden olabilir.
Bu yazıyı okuduktan sonra, yanı başımızda 1 bardak su bulundursak iyi olur sanırım .. :)

Kaynak : 'Beyin gücü' dergisi / Ekim 2009 sayısı