29 Mart 2010 Pazartesi

Savas yillarinda kultur devrimi


Hifzi Topuz`un kitaplarini okumayi seviyorum. Bilgi ve birikimini sadelikle anlatiyor , agir konulari akici bir dille aktariyor cunku.
`Savas yillarinda kultur devrimi` kitabi ise 1900 lerin basindan 1960 lara kadar dunyadaki gelismeleri , ulkemizdeki Koy Enstitulerinin kurulusu-kapanisi ve egitim-kultur alanindaki saygideger isimlerin cabalarini anlatiyor.

Arkadasim Burak anlatmisti. Izmir`de universite hazirlik icin dersaneye gidiyorlar , sinav yaklasmis artik son gunler. Matematik hocasi soruyor son dersinde , `cocuklar artik son gun , bana soracaginiz bir konu,soylemek istediginiz bir sey var mi diye`. Bir kizin talebi oluyor  `Hocam konulari sooyle bir toparlayabilir miyiz?`

:) Ben de bu kitaba karsi boyle iyimser bakiyorum su an. Hifzi Topuz onca yili sooyle bi toparlayabilmis gercekten hic de kalin olmayan bir kitapta.

Beni en cok etkileyen kismi ise , bir cok ulke 2. dunya savasiyla birebir muhatap olurken , sukur ki biz dogrudan etkilenmemisiz. O yillarda yeni bir ulke olarak toparlanmamizda onemli bir faktor. Hos uzay falan derken yine almis yurumusler savas sonrasinda ama ...
Bundan sonra umarim , bizden de bilime teknolojiye dair ses getiren isler cikar.

27 Mart 2010 Cumartesi

Oturduğum yerden eylem

Bu akşam saatler 20:30 'u gösterdiğinde , kalkın koltuğunuzda ; uzanın aydınlatmanın düğmesine , çevirin kapalı yönüne doğru.
Bırakın yarım saat öyle karanlık kalsın ortam.
Niye mi ?
Küresel iklim değişikliğine dikkat çekmek amacıyla başlayan ve tüm dünyada aynı gün aynı saatte ışıkların söndürülmesiyle gerçekleştirilen "Earth Hour" (Dünya Saati) 27 Mart 2010 Cumartesi günü (BUGÜN) Türkiye saatiyle 20.30 – 21.30 arasında tüm dünyada uygulanacak.


Tek başıma ne yapabilirim demeyin!
Işıklarımızı söndürerek iklim değişikliği mücadelesine katkıda bulunup, biz de çözümün bir parçası olabiliriz.


Çok iyimser geldim kulağınıza farkındayım , ama boşvermek istemiyorum . Boş verdiğim alanların ne hale geldiğini görmek beni sonrasında üzüyor çünkü ...

26 Mart 2010 Cuma

Baslik atmak yada atmamak ...

Gecen hafta sonu Engincigimle kahvalti ederken gorduk bunu , hemmen fotografladim :)
Anne , ogluna kiziyordu . Sunucuyu oglu olarak belleyecekmis bundan sonra , oz oglunu boyle tehdit etti ?

Raliiseverlere müjde

Ben bu işten anlamam , o yüzden müjdeyi kendime veremiyorum malesef :)
Ama vardır bir dört gözle bekleyeni elbet .
2010 Dünya Ralli Şampiyonası, takvimin 4. yarışı olarak ,15-18 2010 tarihleri arasında benim güzel şehrim İSTANBUL'da yapılacakmış.
BURAYA tıklarayak "Türkiye Ralli"si ile ilgili detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz , keyifli bir site yapmışlar ; süpriz ödülleri de var ;)

http://www.turkiyerallisi2010.com/#/anasayfa

23 Mart 2010 Salı

Kendi kendimi şikayet :) ve kampanya destek !


Bu sabah saat 6 suları , spora gitmek üzere arabanın başına bir geldim ki ; aynaya lastikle tuturmak suretiyle birileri 'ÇEK ARABANI' diye yazı asmış.
Dedim "reklam" herhalde.Halbuki bir grup örgütlü sivil , tepkisini göstermek için , kibarca arabaya bu yazıyı asmış . Çünkü arabam (mecburiyetten) kaldırıma park edilmiş halde idi :(
Bana tepki göstermekte kesinlikle haklılar. Bizim orturduğumuz semtte (İstanbul Anadolu Yakası-Küçükyalı-Çamlık) tüm kaldırımlar arabayla dolu malesef . Hatta bazı apartmanlar kamuya ait sokakları boya ile araba park edilecek şekilde çizmiş durumda. Yanlışlıkla oraya apartman harici biri park ederse o arabanın sileceklerini kaldırıyorlar.
Yan apartmanımızda Jeep sahibi bir bey de kaldırıma anahtarı sadece kedninde olan bir çubuk dikmiş. Anahtarıyla çıbuğu yerinden çıkarıp KALDIRIMA park ediyor arabasını her gün.
Sonuç olarak bu tepki , her ne kadar bana da gösterilmiş olsa :) , bundan sonra kaldırıma park etmemeye dikkat edeceğim.
Otopark'ı olmayan , evine yakın paralı otopark da olmayan araç sahiplerine de bir çözüm bulmak gerek ama , bu iş de belediyelere düşüyor sanırım.
ÇEK ARABANI kampanyasını destekliyorum , gösterdikleri duyarlılık ve harcadıkları çaba için teşekkürler.
http://www.cekarabani.org/


22 Mart 2010 Pazartesi

Kredi Kartı-Vak'a aaaaa!


En son 'Ben ruhi Bey nasilim' da izlemistim kendisini ve arkadasim Feray, Ugur Polat'i pek sever.Oyunculuk iyidir en azindan deyip gittik. Biraz da oyle oldu.
Ben Bankanin Bilgi Islem bolumunda calisan biri olarak ' hele de 'Krediler'e ait konularin is analistligini yapan biri olarak , oyunun basindaki temerrut,faiz gibi espirilerle pek eglendim.Ama sonlara dogru duraganlasti oyun.
Konuyu anlatmayacagim her zamanki gibi. Tek perdelik bu oyunda iki ayri bolum var ki bolumler arasi baglanti iyi kurulamamisti.
Erkek oyuncumuz Ugur Polat,  kadin oyuncumuz Cag Caliskur.Toplam oyuncu sayimiz iki :)
Efendim psikologsaniz,bankaci iseniz yada cagri merkezleriyle konusmaktan pek hoslanan biriyseniz oyunu sevme ihtimaliniz var.
Izledigim diger oyunlara haksizlik etmemek adina iyiydi diyemiycem , bu oyunda kararsiz kaldim .
Yok mu 'yorum' kisminda rengini belli edecek biri ? :)

Ağustos böceği neden çalışmaz ?

Sunay Akın'ı çok seviyorum. Onun böyle çocukça sorularını , hevesli tavırlarını,bilgili yönünü,şiirlerini , hayata bakışını, içindeki sevgiyi yansıtışını ...
Sabah Neso'dan bir mail geldi , hemmen paylaşayım istedim . Sunay Akın'ın gözünden Ağustos Böceğii'nin hayata bakışı :)



Bir ağustos böceği doğmadan önce toprağın altındaki bir lavrada ortalama
olarak 12 yıl bekler.
Evet, tam 12 yıl. 12 yıllık hapislikten sonra dünyaya gelen garibanın ömrü
adında yazılıdır: Ağustos.
Yani topu topu bir ay… Şarkı söyleyen yalnızca erkek ağustos böceğidir.
Çünkü dişi, en güzel şarkıyı söyleyeni kendine eş seçecek ve çiftleşecektir.
Düşünsenize, 12 yıl toprağın altında bekle, dışarı çık. Ömrün bir ay…
Buldun, buldun… Bulamadın, bir daha yok. Siz olsanız çalışır mıydınız?

19 Mart 2010 Cuma

Nevruz Bayramı

Bu işin bir de ilgilenmek istemediğim boyutu var , benim bilgim burada siyasetle ilgili bir şeyler yazıp,görüş belirtmeye yetecek kadar engin değil. O yüzden bu konuya hiç değinmiyorum.

Ben merak ettim Nevruz nedir diye ? Kendim için araştırma yaparken bilgiyi toparlayayıp burada da yazayım dedim , merak eden devamını okuyabilir. 
Kelime anlamı "yeni gün " demekmiş. İran ve Bahai takviminde de yılın ilk günü kabul ediliyormuş.
Nevruzun kutlanma tarihi 21 Mart. Coğrafya derslerinden kalma bilgi devreye giriyor hemen : EKİNOKS / gece gündüz eşitliği ...
Astroloji de de ilk burç KOÇ bu tarihte başlıyor.
Doğa'nın uyanışı ve Bahar bayramı diye tanımlamış ve Tarih/gelenek kısmına şöyle eklemiş Wikipedia :
Nevruz geleneğinin tarihin en son Buzul Çağı'nın bitmesinden hemen önceki günlere yani 15.000 yıl öncesine kadar uzanır. Efsanevi Pers Kralı Cemşid, Indo-Iranlıların avcılıktan hayvacılığa ve yerleşik yaşama geçişini temsil eder. O çağlarda mevsimler insanoğlunun hayatında günümüzdekinden daha yaşamsal bir önem arz ediyordu ve yaşamla ilgili her şey dört mevsim ile çok yakından ilgiliydi. Zor geçmiş bir kışın ardından gelen bahar, tabiat ananın çiçekler, yeşillenenen bitkiler uykusundan uyanması ve sığırların yavrulaması, insanoğlu için büyük bir fırsat ve bolluğun canlanması demekti. İşte böyle bir dönemde bu Nevruz kutlamalarını başlatanın Kral Cemşid olduğu söylenir.
Türki cumhuriyetlerde Nevruz remsi Bayram iken , Türkiye de 1995 yılından beri Bayram olarak kutlanıyormuş.
Selçuklu ve Osmanlı'da millî bayram olarak kutlanan Nevruz, Nevruziye adlı şiirlere ve şenliklerle ziyafet verilerek kutlanırdı. Özel olarak hazırlanan Nevruziye adlı macun Osmanlı döneminden kalan bir kültür olarak bu gün hâlâ Manisa'da 21 Mart'ta Mesir macunu şenlikleri yapılmaktadır. Alevi ve Bektaşiler arasında da kimi yorelerde eski takvime atfen Mart Dokuzu adi verilerek kutlanan Nevruz'da özel ayinler yapılırdı, yine Zerdüştler ve Yezidiler'de 21 Mart'ı bayram olarak kabul etmişlerdir.
 Aslında batı'nın 1 Ocak'ta kutladığı şeyin , bize yakın doğu coğrafyalarda 21 Mart'ta kutlanması benim anladığım. Baharı müjdeleyen ,umut dolu bir çağrışımı olsun önümüzdeki yıllarda , hepimize kutlu olsun :)
 Kaynak :  http://tr.wikipedia.org/wiki/Nevruz , http://sozluk.sourtimes.org/

18 Mart 2010 Perşembe

"Dersimiz Atatürk"

Arkadaşım Seçil sabah sabah kızmış  meşhur bilet sitelerine ; "neden bu filmin reklamını yapmıyorsunuz" diye mail de atmış ...
Beni takip eden bir azınlığa ben reklamını yapayım dedim :)
Film yarın vizyona giriyor , tarih de anlamlı.
Ancak bazı isimlerin projede yer alması beni dehşete düşürmedi değil , manen güzel bir şey olduğuna en ufak bir kuşkum yok , keşke prodüksiyon da aynı etkiyi yaratabilse. Yine de destek amaçlı izleyeceğim ...
İyi seyirler.

Senaryo: Turgut Özakman
Oyuncular(dan bir kısmı :) ) : Çetin Tekindor, Halit Ergenç, Doğa Rutkay
Yönetmen: Hamdi Alkan

Yapımcı: Birol Güven ve Serkan Balbal   
Konu: Tarihçi bir dedenin, ilköğretim 5. sınıfta okuyan bir grup çocuğa Atatürk'ün hayatını anlatması . 

17 Mart 2010 Çarşamba

Mimlere doyamıyorum :p


Öncelikle ben MİM'in anlamını halen bilmiyorum :)
Amaaa sevdiğim arkadaşlarımdan MİM talebi gelince de , çocuklar gibi şen oluyorum .
Severek takip ettiğim , yeni bir şey yazsa da okusam dediğim Sinem / SANAT NOTLARI beni Mimlemiş.
Gelelim cevaplarıma :

2009 iyi geçti çünkü :

1) Her geçen sene biraz daha sakinleşiyorum sanırım ...
2) Yine zor durumlarla kaşılaştım , ama sağ çıktım savaştan :)
3) Spora başladım
4) Eşimle birlikte , mutlu bir yıl geçirdim .
5) Aramızın limoni olduğu bir arkadaşım/dostumla , arayı düzelttik geçen sene. Onu çok özlemişim ... 



Bunu okuyan siz sevgili blogseverlerin :) , benden daha iyi nedenlerini vardır umarım geçmişi sevmek için. 
Hepinizi mimliyorum , istediğiniz yere yazın 2009 için 5 güzel nedeninizi :)


Ama Nesobaby'mle Eurovision'daki "KıbrısRum kesimi+Yunanistan" misali , birbirimizle paslaşmadan duramadığımız için ,bu güzide Mim'i ona da gönderiyorum ... 

15 Mart 2010 Pazartesi

Profesyonel


Yazan Dusan Kovacevic ise gerisi 'Keyifle tiyatro izlemektir' . He hayatinda kac tane Dusan Kovacevic oyunu izledin diyeceksiniz. (Ciliz bir sesle) ``Iki`` . Ama olsun ikisinde de beni benden aldi Sirp asilli yazar.
Profesyonel'de Yetkin Dikinciler'e hayran kaldim.Bulent Emin Yarar ise , sanki gercekten oynadigi karakterde biri vardi , ve o geldi sahneye de izledik gibi oldu.
Iki erkek oyuncu da , oyun da basariliydi.
Konu sonlara dogru daha iyi toparlanabilirdi belki ama  bu hali de guzeldir , tavsiyemdir ...

Pişt pişt Blog sahipleri !

Benden duyurması ,
Bu öğretiyle büyüdük : 'Olmaz olmaz demeyin , şansınızı deneyin.' :)
http://2010.blogodulleri.com/
Önümüzde yine heyecan dolu günler var :)
Geçen iki yıldan farklı olarak aralarında hepimizin çok iyi tanıdığı, sektöre değer katan isimlerden oluşan bir jürimiz var.
2-6 Mayıs tarihleri arasında, halk oylaması neticesinde kategorisinde en fazla oy almış ilk beş blog, son değerlendirme için jürinin karşısına çıkacak. İçerikten tasarıma çeşitli kriterler  doğrultusunda yapılacak jüri değerlendirmesi sonunda dereceye giren ilk üç blogu duyuracağız. Ve evet, bu yıl oylama sürecimiz kapalı sistemde gerçekleşecek; bu da demek oluyor ki katılımcılar 8 Mayıs’a kadar dereceye girip girmediklerini öğrenemeyecek  ;)
Bunun dışında sistemimizin altyapısını güçlendirmek için Kartaca ile birlikte upuzun geceler geçirdik. En güvenli yolu seçmek adına yine birkaç değişiklik yaptık. 10 Mart’ta başlayacak başvurular sürecinde bu değişiklikleri görebileceksiniz.
Son olarak bu yolda bizleri yalnız bırakmayan, fikirleri ve önerileri ile bu mecrayı en az bizler kadar sahiplenme çabası gösteren tüm sponsorlarımıza bir kez daha teşekkür edelim.
Hepinize keyifli bir BÖ! diliyoruz :)

14 Mart 2010 Pazar

Hosgeldin Picasso , memnun oldum Kaplumbaga Terbiyecisi ...

Hep gormek istiyordum Osman Hamdi Bey'in `Kaplumbaga Terbiyecisi`nin gercegini,kismet buguneymis.


Tarlabasi'nin ara sokaklarinda kaybolurcasina ilerledim Pera'ya dogru,bir ara ters yone gittigimden suphelenip , manav Amca'ya sordum `Pera ne tarafta?`
Cevabi `Hangi Pera` oldu. Hazir cevap olamayisima kiziyorum boyle durumlarda `OPERA` diyeydim keske , aklima gelmedi hemencik `Pera Muzesi` deyiverdim .
Neyse tarif falan derken ,girdim Muze'den iceri bakim : PICASSO - SUITE VOLLARD Gravur resim sergisi var.
Allah verdi iki goz , aldim telsiz Guide'imi da elime ;zevkle gezdim 5 kati da.
Pera Muzesini cok begendim , tertemiz bir mekan. Giris ucreti tam 7 TL , ogrenci 3 TL .
3 saatinizi ayirisaniz tum katlari rahatca gezebilirsiniz .
16 Şubat – 18 Nisan 2010

Ünlü İspanyol sanatçı Pablo Picasso’nun, 20. yüzyılın ilk yarısına ait en önemli gravür dizisiSuite Vollard 16 Şubat – 18 Nisan 2010 tarihleri arasından Pera Müzesi’nde sergileniyor...

Suite Vollard, Picasso’nun yakın dostu ve döneminin en ünlü sanat tüccarı olan Ambroise Vollard’ın siparişi üzerine Picasso tarafından üretilen 100 gravürden oluşuyor.

Picasso’nun çok önemli bir dönemi olarak bilinen 1930’lara tarihlenen, tema ve teknik açıdan ilginç bir çeşitliliği yansıtan gravürlerde genel olarak, aşk, çıplaklık, erotizm, tutku, kaos, portre, mitolojik temalar ve yaşamöyküsel göndermeler görülüyor.

Picasso-Suite Vollard dizisinin 100 gravürlük tam takımından dünyada sadece beş adet bulunuyor. Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, bu beş takımdan biri olan İspanya’daki Fundación MAPFRE (Mapfre Vakfı) Koleksiyonu’na ait Picasso-Suite Vollard gravür dizisini, Instituto Cervantes ve Fundación MAPFRE işbirliğiyle, 16 Şubat tarihinden itibaren Pera Müzesi’nde sanatseverlerle buluşturuyor.
Begendigim resimler asagidaki gibi :
Picasso sergisinden:

Oryantalist resim sergisinden




Daha detayli bilgi icin : www.peramuzesi.org.tr
Oneri : Muzeye giderseniz mutlaka resimlere ait detaylari anlatan telsiz guide'dan aliniz.

11 Mart 2010 Perşembe

Martenitsa !

İşyerinden pek sevidğim Nebahat arkadaşımın yanına uğradım bugün bir iş için , baktım göğsünde bir ip asılı ; süs olarak.

Dedim bu ne ? :)
"Ben Bulgaristan göçmeniyim , bizim oralarda Mart ayı geldi mi bunlardan takarlar,ağaçlara bu şekilde ip bağlarlar kısrmızı-beyaz ; bolluk,bereket ve sağlık için ..." dedi
89 yılında gelmişler ," bizim göçmen olarak ayrı bir hikayemiz var bir çay molasında anlatayım " cümlesiyle beni benden aldı , yarın olsun ve molada keyifle anlatacaklarını dinleyeyim istiyorum.
Martenitsa  ne güzel bir adetmiş , Wikipedia'da konu hakkında aşağıdaki bilgi var ; ilgilenenelere duyurulur ...

1 Mart gününde baharın gelişi münasebetiyle geleneksel Baba Marta (Marta Nine) günleri başlıyor. Çok eskilere dayanan Baba Marta, Bulgaristan’a has bir gelenektir. Bu günde Bulgarlar yakınlarına ve arkadaşlarına kırmızı-beyaz ipliklerle yapılmış “martenitsa” olarak adlandırılan sembolleri, yıl boyu sağlık ve güç dileğiyle hediye ediyor.
Martenitsalar, meyve ağaçları ve hayvanlara da takılmaktadır. Adete göre, martenitsalar kırlangıç veya leylek görünceye kadar taşınıyor.
Bu bayram Bulgarcada "Çestita Baba Marta!" şeklinde kutlanır. Baba Marta- Marta Nine, günümüze kadar korunmuş en saygın geleneklerden biridir. Bu takılar, meyve ağaçlarına, eve, ev hayvanlarına da takılıyor- bu şekilde yeni başlayan tarım yılının da bereketli ve verimli olması için dilekler tutuluyor.
İlk martenitsalar, başka takı ve detaylar kullanmadan, sadece kırmızı beyaz ipliklerden yapılırmış ve nazardan korunmak için insanlara ve hayvanlara takılırmış. Bazı bölgelerde bu bükülmüş kırmızı- beyaz sicime altın veya gümüş para bağlanırmış- bu da hastalıklardan korunmak için bir simge olarak kullanılırmış.
Otantik bir sanat niteliğinde olan halkın güzellik ve estetik duygusu daha geç dönemlerde Martenitsalarda da kendini gösterir. Önceleri kırmızı- beyaz yünden yapılan martenitsalara, püskül, top, insan gibi değişik şekiller verilir. Martenitsaların gelmiş geçmiş tarihinde en önemli yere sahip olan şekiller ise, "Pijo ve Penda" adıyla bilinen kırmızı ve beyaz ipten yapılmış kuklalardır.
Martenitsalarda kullanılan beyaz renk uzun ömrü, kırmızı renk ise, sağlık ve gücü simgeler.

10 Mart 2010 Çarşamba

İmparatorluk Kuranlar

Sandıydım ki , imparatorların temel özelliklerini falan izleyeceğiz , tarihi olaylara dem vurulacak.
Ama oyun bitince , "ne oluyor bi dakika" , "konu neydi şimdi" , "oyunun ismi ?", ımmm ... Kendimizce çıkarsamalar yaparak anlatılmak istenen buydu dedik , ama tiyatro yorumuna "sandıydım ki" diye başlayan birinden bir çırpıda anlaması beklenir miydi , o da ayrı .Arkadaşım demişti "verelim parası neyse , o broşürlerden bir tane alalım ; oyunun konusuna bakarız" diye , dinlemek lazımmış .
Oyun güzeldi , dekor ; ışıklandırma , sahnenin şekil değiştirmesi oldukça iyiydi.
Oyuncular da başarılı idi , hele ki Uygar Özçelik. hiç konuşmadı , sürekli ezilen , ititlip kakılan,perişan bir insan olarak bir kenarda acı çekti. Aslında halkı temsil ediyordu. Üzerine bastırtarak , başkalarını yükselten halkı. Çok da güzel oynamış ,oldukça başarılı buldum.
Bir de Haluk Bilginer ve Türkan Şoray'ın oynadığı "Tatlı Hayat" dizisindeki Celal Kadri Kınoğlu vardı ki , kendisi de gayet iyi bir oyun sergiledi.
Tiyatro oyununun konusu da güzeldi , üst sınıfın bencilliği,yukarıya çıkmak için feda ettikleri ve bu feda etmelerin onları aslında mutsuz kılması , çocuklarının onlardan biri olmayışı ve ebeveynlerinin yaptıklarına çocuk masumluğuıyla sorular sorması,hizmetçinin başkaldırısı vb ...
Bunları geç de olsa:) , oyun çıkışı sohbetimizde anladık.
Son olarak sahne'ye değineyim :Devlet Tiyatrolarının Beykoz'daki Tekel Sahnesi çok güzel , oyuna gitmeden öncesinde Boğaza karşı birer çay içmenin de keyfine doyum olmaz hani. Koltuklar numarasız erkenden gidip yer kapayım diye düşünmeyin ; oyunun başlamasına 10 dk kala salona alıyorlar zaten.
İyi seyirler.

8 Mart 2010 Pazartesi

Oscar@a giderken ne giymeli ;P

Charlize , 2 utu suremedin mi su elbisenin hic olmazsa etek kisimlarina ? (dedikodu blogu:) )

and the Oscar goes tooo :


En iyi film: The Hurt Locker
En iyi yönetmen: Kathryn Bigelow (The Hurt Locker)
En iyi kadın oyuncu: Sandra Bullock (The Blind Side)
En iyi erkek oyuncu: Jeff Bridges (Crazy Heart)
En iyi yardımcı kadın oyuncu: Mo'Nique (Precious)
En iyi yardımcı erkek oyuncu: Christoph Waltz (Inglourious Basterds)
En iyi özgün senaryo: Mark Boal (The Hurt Locker)
En iyi uyarlama senaryo: Geoffrey Fletcher (Precious)
En iyi animasyon: Up
En iyi yabancı film: The Secret in Their Eyes (Arjantin)
En iyi belgeselThe Cove (Louise Psihoyos ve Fisher Stevens)
En iyi kurgu: The Hurt Locker (Bob Murawski ve Chris Innis)
En iyi sanat yönetmenliği: Rick Carter, Robert Stromberg ve Kim Sinclair (Set dekorasyonu) (Avatar)
En iyi görüntü yönetmenliği: Mauro Fiore (Avatar)
En iyi görsel efekt: Joe Letteri, Stephen Rosenbaum, Richard Baneham ve Andrew Jones (Avatar)
En iyi ses kurgusu: Paul Ottosson (The Hurt Locker)
En iyi ses miksajı: Paul Ottosson ve Ray Beckett (The Hurt Locker)
En iyi film müziği: Michael Giacchino (Up)
En iyi orijinal şarkı: The Weary Kind (Crazy Heart)
En iyi kostüm tasarımı: Sandy Powell (The Young victoria)
En iyi makyaj: Star Trek
En iyi kısa metrajlı film: The New Tenants
En iyi kısa animasyon: Logorama
En iyi kısa metrajlı Belgesel: Rabbit a la Berlin



Sandra Bullock bu sene hem en iyi kadın oyuncu seçildi Oscar'da, başka bir ödül töreninde de (farklı filmle) en kötü kadın oyuncu ?
İlk defa bir kadın yönetmen Oscar almış ; bu seneye kısmetmiş...
Bu Oscar'da sosyal içerikli mesajımız da var : Yunuslar ...


Kaynak









Fotolar için kaynak : NewYorkTimes

7 Mart 2010 Pazar

Alice harikalar diyarinda


Biz cocukken bu hikaye bana gayet normal gelirdi de,simdi farkediyorum kopan kafalar falan pek de normal degil sanki el kadar cocuga tatli tatli hikaye anlatmak icin :)
3D olarak Istanbul Anadolu yakasinda sadece Atasehir Hillside'in icindeki sinemada seyredebilirsiniz.
Gorsel olarak cok guzeldi , ama ben filmden bekledigim kadar mutlu bir sekilde ayrilmadim. Tim Burton ve Johny Depp bir araya geliyor diye beklentiyi yuksek tuttugum icin sanirim.
Evde sakin kafayla bir daha izleyecegim yine de , kesin bende uykusuzluk vardi (Hollywood yaniliyor olamaz ;P)
Hey tamam uzulme dostum,lafim sana degil ; sen uzerine duseni yapmissin ...

6 Mart 2010 Cumartesi

Istanbul Efendisi


Kadro ne de guzel yakismis oyuna , ne guzel isinmis herkes rolune. Istisnasiz hepsini cok basarili buldum. Cok kiskandim ... Keske dedim iclerinden birinin yerinde ben olsam. sonra neyse dedim , buna da sukur dedim , `zaten bu saatlerde calisamam uykum gelir benim` deyip kendimi teselli ettim :)
Engin Alkan'a karsi ciddi bir sempati beslemekteyim , hakkiyla altindan kalkiyor el attigi islerin. Istanbul Efendisi : Musahipzade Celal tarafindan yazilmis bir oyun,Engin Alkan da fazlasiyla guncel bir yorum katmis esere anladigim kadariyla.Ahhh annecigimi goturme imkanim olsaydi , cok eglenerek izlerdi eminim.Bir hayiflandigim konu da bu oldu ; malumunuz bizim annelerimizin kusagi ,Lukus Hayat tadinda sarkili türkülü gösterilere ; bizden bir seyler anlatan eserlere bayilir.
Caglar Corumlu yine (bana gore) usta oyunculugunu konusturdu.
Dekor,muzik,kurgu,kadro,oyunculuk,yorum her seyiyle harika bir oyun. Hic cekinmeden tavsiye ederim.
Iyi seyirler ...

4 Mart 2010 Perşembe

Veda


Film Atatürk'ün çocukluk arkadaşı ve Yaver'i Salih Bozok'un , oğluna yazdığı "veda" mektubunda Atatürk'ün hayatını anlatışını konu alıyor.
Önce Mustafa'nın çocukluğunu görüyoruz , annesi onun dini eğitim almasını istiyor ; babası ise asker olmasını. Anne'nin dediği oluyor ve Mustafa mahalle mektebine gidiyor. Babası vefat ediyor , Atatürk babasının istediği şekilde ; anne desteğiyle askeri okula yazılıyor.
Bir gün askeri okuldan evci olarak çıkıp , annesinin yanına geliyor evde başka bir adam ;annesinin yeni eşi Ragıp Efendi.Çok üzülüyor , annesine uzun süre kırgın kalıyor ; sonra yüreği yumuşuyor affediyor ...
Daha sonra Atatürk'ün askeri başarıları ,ülkemiz için düşündükleri anlatılmaya çalışılmış filmde. Savaş sahneleri de vardı , Atatürk'ün göğsündeki saate isabet eden şarapnel parçasının hikayesi de .
Fikriye'nin Atatürk'e olan sevgisi , Latife Hnm.'ın evlilik içindeki agresif tutumu , Kazım Karabekir ile yapılmış kısa bir diyalog filmle ilgili aklımda kalan diğer detaylar.
Hep bildiğimiz hikayelerin , film şeklinde anlatılmasıydı . En çok Fikriye ve Latife'yi canlandıran oyuncuları beğendim.
Bence izlenmesi gerekir , tabiiki daha iyisi olabilirdi , daha fazla para harcanabilirdi . Yine de kendi adıma destekliyorum , Can Dündar'ın Mustafa'sını da sevmiştim ben ; Zülfü Livaneli'nin Veda'sını sevdim ; fragmanlarda gördüm yakında Turgut Özakman'ın Atütrkle ilgili filmi geliyor ; onu da hemen izlemek istiyorum.
Kendi ülkemle ilgili emek harcanmış her çalışma benim için değerli.
Bir zamanlar , bizim huzurlu olmamız için ;binlerce kişi can vermiş,geride kalanlar sıkıntı çekmiş ... Bunu anlatanlar da sağolsun.

2 Mart 2010 Salı

Tatlı Rüyalar


Pek muhterem yazarımız Alper Canıgüz'ün okuduğum 2. kitabı olan Tatlı rüyalar adlı kitabı komik ve psikolojik kurgusuyla beni benden almıştır.Ne demek "psikolojik kurgu" bilmiyorum , böyle diyesim geldi :)
Yine absürd olaylar , ilginç karakterler , akıcı anlatım derken kitap nasıl bitti anlamadım.
Sırada var : Oğullar ve rencide ruhlar ...
İhsan Oktay Anar , Alper Canıgüz,Elif Şafak vs. gibi yazarlarla aynı dili konuşmak ve aynı dönemde yaşamak ne güzel bir şans. Çünkü hem çeviri değil kitaplar ; yazarın anlatmak istediği şekilde okuyabiliyoruz ; hem de güncel bir Türkçe olduğundan tatlı tatlı akıyor kelimeler gözlerimizden ...
Bu pozitif yaklaşıma istinaden , en sevdiğiniz Türkçe kitap(lar) önerilerinizi bekliyorum.

Not: .. ve Hector Berlioz adını duyduğumda artık gülümseyeceğim... :)

1 Mart 2010 Pazartesi

Okan ben bi şey buldum !

:) Yeni bir internet istesi , yazarlar harika , okunulası - vakit geçirilesi ...
Veeeeee karşınızda Afilli filintalar !
Vallaha ben de sitenin yenisiyim , fazla bir şey sormayın , ay okuyamam fazla fazla  , ne özelliği varmış bu sitenin derseniz , Alper Canıgüz var . Onun post'larını okuyun , isterseniz tabi :) Benden söylemesi , bir ses verdim kaçıyorum . Kalın salıcakla ...

http://www.afilifilintalar.com/