30 Eylül 2010 Perşembe

'kAPLANKADİLAk - Pis bir adamdı ama ellerini iyi yıkardı'

Güçlü Öztekin 1978 yılında Eskişehir’de doğdu. Mimar Sinan Üniversitesi Resim bölümünden mezun olan sanatçı çeşitli karma ve kişisel sergilerle adını çağdaş sanat dünyasında duyurmaya devam ediyor.

Rampa, 18 Eylül -23 Ekim tarihleri arasında Güçlü Öztekin’in kAPLANKADİLAk - Pis bir adamdı ama ellerini iyi yıkardı’ adlı 4. kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor.






Sanatçı kağıt üzerine akrilik ya da karışık teknikle ortaya çıkardığı işleri galeride tekrar işlemden geçirerek izleyiciye sunuyor. 


‘Güçlü Öztekin’ Sergisi
18 Eylül-23 Ekim 2010
RAMPA
Şair Nedim Caddesi No:21A Akaretler 34357 Beşiktaş, İstanbul, Türkiye
T + 90 212 327 08 00  F + 90 212 327 08 01
Galeri Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri 11:00 - 19:00 arasında açıktır. Pazar ve Pazartesi günleri kapalıdır.

28 Eylül 2010 Salı

AFRİKALI LEO / Amin Maalouf

1949 Lübnan doğumlu, gazetecilik kökenli popüler yazarımızın ilk kitabı 'Afrikalı Leo'.

'Semerkant', 'Yüzüncü Ad' , 'Doğunun Limanları', 'Yolların başlangıcı' kitapları ise yazarın diğer çok ünlü olmuş eserleri. Sanırım en beğenilen de 'Doğunun Limanları'.

Konumuza dönelim, kim diyorduk? He evet 'Afrikalı Leo'.
Kahramanımız 1400'lü yılların Kuzey Afrikasını, Avrupasını, İstanbulunu anlatıyor bize, bol betimleme ile. Bir nevi 'Doğu'nun gizemi' hikayesi ...

Kitabın ilk sayfalarından itibaren bilgiyle ve fazla tasvirli cümlelerle karşılaşmış olmaktan pek memnun olmasam da, şimdi ne gelecek arkadaşın başına demekten de kendimi alamadım.
Bir tür gezi notları gibiydi aslında, ki kitap içinde de ana karaktere bu yönde bir kitap yazması (seyahatname) konusunda yönlendirmeler vardı.

Şöyle bir 600 yıla dönüp bakıyorum da (yok artık, çok oldu o zaman dilimi Sedoş :p ), kadının adı yok, yani ezelden beri yokmuş. Müslümanlığa fazlaca değinen yazarımız, özellikle Müslüman bir toplumda bireylerin konumladığı pozisyonları çok net aktarabilmiş bence. Zenginlik, politika, aile içi ilişkiler, ticaret, arkadaşlık gibi.
Ben 'eskiden böylemiymiş, dünya daha güzelmiş' diyenlerden değilim.İetişimin yoğun olmadığı zamanlarda suçlar da daha kolay gizlenmiştir bence. Hatta insanların giderek medenileştiğine inanıyorum. He artık kıyımları bireyler değil, kurumlar yapıyor. Ki bunu ayrı bir platformda, başka kişilerin tartışması daha doğru olur tabi.

Afrikalı Leo'yu bir çırpıda okumadım, ama zor okunacak bir kitap da değil.Dili kolay olmakla beraber, tarihe ve folklorik öğelere ilgi duyuyorsanız hoşunuza gidecektir.

Bilirsiniz ser veririm, sır vermem :) . Kitabın konusunu açık etmemek için benden bu kadar. Keyifli okumalar...

27 Eylül 2010 Pazartesi

Heybeliada'nın incisi : Ruhban Okulu

Bu postt'ta size Heybeliada Ruhban Okulu'nda yapılacak sergiden bahsetmiştim.Gittim, gördüm ve sergiden, okuldan fotolarla sizlerleyim.


Üniversiteye başladığımız ilk gün tanışıp , 99 yılından bugüne benden bir parça haline gelen Nurcan'la, geçtiğimiz hafta Heybeliada Ruhban Okulu'nun içinde yer alan 'İstanbul'un izini sürmek' sergisine gittik.
Gördüğünüz gibi okulun  mimarisi ve bahçesi oldukça hoş.



Akşam saatlerinde ise Babam ve Oğlum filminin müziklerini de yapan Yunan Besteci Evanthia Reboutsika'nın konserine katıldık. Hava oldukça güzeldi, bahçenin çim kokusu, ay'ın şavkı ve müziğin kalitesi birleşince nasıl mest oldum anlatamam.

Biraz da Heybeliada Ruhban okulundan fotoğraflar :

Okulun içi ve sınıflar :

Okulun dışındaki bahçe ve kilise.

23 Eylül 2010 Perşembe

İSTANBUL HATIRASI / Ahmet Ümit

Ahmet Ümit, bu akşam Çırağan Sarayı'nda okurlarına İstanbul Hatırası kitabından bölümler okudu.(Ajanda'nın Eylül sayısında bu etkinlikten bahsetmiştim)
Sonrasında da yarım saatlik bir sohbet gerçekleştirdi, onun için taaa Ortaköy'e buluşmaya gelenlerle.

Yazarımıza yöneltilen sorular arasında, 'kitap yazarken nasıl ruh hallerine büründüğü' sorusuna verdiği cevap ilgi çekiciydi : 'Ben öyle aman dünyadan koptum, gözüm bir şey görmedi havalarına bürünmem' dedi Ahmet Ümit. Tam yazma işinin hararetli yerinde, torunu kolundan çekip onu masanın başından kaldırısa, gözü hiç bir şeyi görmez, torununun peşinden gidermiş.Bu örnekle, önceliğinin gerçek hayatın ta kendisi olduğunu belirten yazar, daha sonraki sorularla 'neden romanlarında cinayeti konu edindiğini' anlattı, 'Moskova'da geçirdiği günlerine' ve 'etkilendiği yazarlara' değindi.

Kendisinden Ajanda Dergi için röportaj sözü almanın mutluluğunda olan ben, merak ettiğim diğer soruları da kendisine önümüzdeki günlerde soracağım.
Daha önce yazarın Beyoğlu Rapsodisi ve Bab-ı Esrar kitabını okumuştum. 1. sırayı akıcılık ve bütünlük yönünden aldığı tam notla İstanbul Hatırası'na veriyorum.
Şimdi heyecanla kitapta okuduğumuz tarihi mekanlara düzenlenecek turu beklerken, kitabımı gelecek nesillere aktarmak üzere rafa kaldırıyorum.

22 Eylül 2010 Çarşamba

İstanbul'da kaç tane müze vardır?

Benim tatil planlarımın değişmez ve en başköşe misafiridir MÜZE'ler.
Üniversiteyi bitirdiğim "an"dan beri çalışıyorum :) Yılda 3 hafta tatil hakkım var ve deniz,kum,güneş üçlüsünün olmadığı tatil planlarımda uzun gezilere çıkabiliyorum sadece.
Ancaaakkkk, İstanbul'da oturup da uzun tatilleri beklemek olmaz tabi. İşte haftasonuna yaklaştığımız şu günlerde gezip, görülecek İstanbul Müzelerinin listesi :



Gezmek için ilk sıraya aldıklarımın yanına ' * ' işareti koydum.

Bu listede kaç tane müze var, size saydırmadan ben söyleyeyim başlığın cevabını :  54


Fotoğraf:Kariye Müzesi


Kaynak :http://www.kenthaber.com/marmara/istanbul/Rehber/muzeler

21 Eylül 2010 Salı

Kumbaracı 50'yi bilir misiniz?

İTÜ'lü arkadaşlarım sayesinde tanımıştım ilk defa 'Altıdan sonra tiyatro' grubunu.
Bakın onlar kendilerini nasıl tanımlıyorlar :
1999 yılında, çoğunluğu İTÜ'den mezun mimar ve mühendislerin bir araya gelerek kurduğu bir gruptur Altıdan Sonra Tiyatro. Öğrencilik yıllarında, İTÜ Güzel Sanatlar Bölümü Tiyatro Topluluğu'nda, yirmiyi aşkın oyunda; oyuncu, yönetmen, dekoratör gibi görevler alan grup üyeleri, yedi yıllık geçmişin sonunda oluşan bu ‘üniversite tiyatrosu' birikimini ‘yarı profesyonel' bir tiyatro kimliğine dönüştürmek için ilk adımı atar ve böylece grup da yapılanmış olur. Kuruluş amacını; ‘sanat ve bilimin ortasındaki köprüde, yaşadığı çağ ve topluma ileteceklerini sanatsal bir senteze dönüştürmek ve yazdığı özgün eserlerde, üyesi olduğu kuşağın gözüyle geleceği tiyatro eliyle biçimlendirmek' olarak belirleyen grup, geçen her sene ile birlikte attığı adımlarda, bu amaç doğrultusunda yol almaya çabalamış; amatör tiyatronun samimiyeti ile profesyonel tiyatronun tekniğini aynı potada eritebilmek adına taviz vermeden çalışmalarına devam etmiştir. 
Bu grubun oyunlarını oynadığı sahne ise Galatasaray'dan tünele doğru inerken soldaki Kumbaracı yokuşunda bulunan KUMBARACI 50


Dün akşam Kumbaracacı 50 destek konserleri kapsamındaki YENİ TÜRKÜ konserine gittik.


Yağmur, Rüzgar, Fırtına ... Üstüste söyleyince sanki hava koşullarından bahsediyormuşum gibi oldu ama Yeni Türkü'nün seslendirdiği şarkıları söylemek istedim sadece :)
Maskeli Balo, Çember, Vira vira, Cevriye Hnm.,Telli turna, Yeşilmişik, Destina, Olmasa mektubun ... biter bitmez o küçük salondan nasıl büyük alkışlar koptu görmeliydiniz.
Hayranlıkla izledim Derya Köroğlu'nun enerjisini.Bu akşam eve gittiğimde yapacağım işlerden biri de Can Yücel,Murathan Mungan dizeleriyle hayat bulmuş biraz daha Yeni Türkü şarkısı dinlemek olacak...


Ben etkinliği İmge'nin blogundan öğrendim ve gittim. Belki sizler de benim vesilemle harekete geçer, geride kalan konserleri kaçırmazsınız?
Bilet almak için :0532 255 55 80, 0212 243 50 51nilgun@altidansonra.com




Başka türlü bir şey benim istediğim
Ne ağaca benzer ne de buluta
Burası gibi değil gideceğim memleket
Denizi ayrı deniz havası ayrı hava
Nerede gördüklerim nerde o beklediğim
Rengi başka tadı başka
Bir başka yolculuk dalından düşmek yere
Yaşadığından uzun
Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
Ağacın yüksekliğince dalın yüksekliğince rüzgarda
ve bir yeni ömür vardığım
Çimen yeşilliğince....


CAN YÜCEL / 1986

16 Eylül 2010 Perşembe

NOBODY'S FOOL

Günlük New York Times okumam esnasında onunla tanıştım.
--Bir dakka bir dakka.Ben hayatımın sıradan bir parçası haline getirecek kadar İngilizceye hakim değilim. Düzeltiyorum:
 Günlük NY Times resimli haberleri incelemelerimi yaparken onunla tanıştım :)


Yoshitomo Nara. 1954 doğumlu Japon ressam. Şu an Newyork'ta "Nobody's fool" adlı bir sergisi var ve 02/01/2011'e kadar sürecek. http://asiasociety.org/


Sanatçının çocuk konulu çalışmaları hoşuma gitti.İstanbul'a da gelir umarım.












Merak ederseniz geçtiğimiz haftalarda Nil Karaibrahimgil bu sergiye gitmiş, izlenimlerini buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.(Alakasız duruyor biliyorum ama sanatçı hakkında Türkçe yorum pek yok)

Sergiden fotoğraflar için: http://www.nytimes.com/slideshow/2010/09/10/arts/design/20100910-nara-6.html

Ayrıca Japon kültürüne ilgi duyanlar için güzel bir site http://www.japanistic.com/blog/

14 Eylül 2010 Salı

Heybeliada Ruhban Okulunda bir sergi : 'İSTANBUL'UN İZİNİ SÜRMEK'

Yıl 1884, yer Heybeliada... Lise ve Yüksek öğrenim Teoloji(Din bilimi) öğrenimi veren bir okul inşa edildi : Rum Ortodoks Ruhban Okulu.


Aradan yıllar geçer ve 1971 yılında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre, Yükseköğretim kurumu devlet üniversitesinin bir parçası olmalı hükmü gerekçesiyle okul kapatılır.


Şimdi ben bu süreçte gelişen olayları, gidişatı vs. hiç bilmiyorum. O yüzden yorum yapmaktan çekinirim, ancak 'karşılıklı' olduğu sürece kültürel ve dini özgürlüklerin olması gerektiğine inanıyorum.


Bu yazıyı yazmamın sebebi ise, Ruhban Okulunu 'istanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti' etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen 'İSTANBUL'un izini sürmek' başlıklı sergi nedeniyle gezebileceğiz.
Son tarih 25 Eylül 2010. Bu haftasonu vakit ayırıp, merak içinde sergiyi ve tabi binayı gezmeyi planlıyorum.




Merak edenler için Heybeliada Ruhban okulunun yeniden açılması ile ilgili Wikipedia'dan alıntı :

Son yıllarda, ruhban okulu ABD'de Yunan lobisi tarafından bir mesele haline gelmiş olup, 1999 yılında ABD Başkanı Bill Clinton'ın Türkiye'yi ziyareti sırasında Ruhban Okulu'nu ziyaret etmiş ve dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'den okulun açılmasına izin verilmesini istemiştir, ama kabul görmemiştir.
ABD Başkanı Barack Obama'da, Türkiye'yi ziyareti sırasında, 6 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de yaptığı konuşmada bu konuyu gündeme getirmiştir.
 http://tr.wikipedia.org/wiki/Heybeliada_Ruhban_Okulu

12 Eylül 2010 Pazar

67. Venedik Film Festivali Sonuçları

Bir referandum ve milli maç gecesinden hepinize selamlar.
Kazanan Türkiye olsun her alanda diyor, bir Türk filmine de bu yıl ödül veren Venedik Film Festivali'nin sonuçlarını bildiriyorum :


ALTIN ASLAN
“Somewhere” Sofia Coppola, Amerika


EN İYİ ERKEK OYUNCU ve JÜRİ ÖZEL ÖDÜLÜ
“Essential Killing“ Jerzy Skolimowski


EN İYİ KADIN OYUNCU
“Attenberg” Athina Rachel Tsangari, Yunanistan


EN İYİ SENARYO VE GÜMÜŞ ASLAN/EN İYİ YÖNETMEN
“Balada Triste de Trompeta” Alex de la Iglesia, İspanya/Fransa


GELECEĞİN ASLANI
“Çoğunluk“ Seren Yüce, TÜRKİYE






Festivali açılış filmi 'Black Swan' ise Mila Kunis'e en iyi genç oyuncu ödülünü kazandırdı.
Eğer diğer adayları merak ediyorsanız, bu yıl festivalde yarışan tüm filmlere buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

(Tesadüf bu ya, ödül alan Türk filminin adı da pek manidar değil mi bugün : Çoğunluk ...)

7 Eylül 2010 Salı

En ÇOK Sevilen Çizgi Romanlar

Kaçımız için bayram demek akraba ziyareti,eş-dost buluşması,yurt dışı gezisi yada ev tatili demek bilmiyorum.
Bizim için Bayramların yarısı İzmir'de eşimin ailesiyle, diğer yarısı da İstanbul'da benim geride kalan mini-ailemle geçer.


Kısmen de olsa evde geçirecekler için Çizgi roman okumak eğlenceli olur sanki, ne dersiniz?


Benim ilk tercihim tabiki ve de illaki Tintin / TENTEN olacaktır. Daha önce kendisiyle ilgili yazdığım yazıya buradan ulaşabilirsiniz.


Ancaaaakk, aşağıdaki ölümsüz çizgi romanlar da D&R'a yada REMZİ'ye gitme sebebiniz, yağmurlu geçecek günlerinizde kahvenizle sizi eşlik edecek renkli arkadaşlarınız olabilir benden söylemesi.


BATMAN :
Kahramanımızın doğaüstü süper güçleri yok ama mangal gibi yüreği var :) 
1939 yılında yaratılan Batman, ailesi katledildikten sonra kötülere karşı savaşmaya karar verir ve macera başlar.


ASTERIX & OBELIX
1960'larda yaratılmıştır, Clementiné'le ödleri patlatmadan önce Asterix'le fethetmiştir Fransızlar Türk çocuklarının kalbini.

TEKSAS :
Kahramanımız tıpkı Zagor ve Tommiks gibi İtalyanların elinden çıkma.
Çelik blek lakaplı bu sarışın yenilmezi hiç okumadım ama sanırsam küçüklüğümüzde abimde çizgi romanları vardı, tipi hafızamda yer etmiş çünkü.


MANDRAKE
Çocukken ailesi tarafından uzaklara gönderilmiş Mandrakemiz, küçük yaşta oralarda sihirbaz olmuş.Bir nevi Harry Potter hayat hikayesi.


Mandrake 1934 yılında Amerika'da yaratılmış.
Sihirbaz kahramanımızın kötülere karşı verdiği mücadele okumaya değer görünüyor, ne dersiniz?




Geri kalan efsane çizgi romanlar ise :
  • X-men
  • Örümcek adam
  • Kaptan Swing
  • Superman
  • Red Kid
  • Kızıl Maske
  • Karaoğlan
  • Tarkan