26 Temmuz 2011 Salı

Acıbadem doğuma hazırlık kursu

Bu yazımda doğuma hazırlık kursuna gittiğimden bahsetmiştim.
6 seanslık bir programdı, ilk bölümden sonra her birini tek tek yazmadım, kalan 5'ini tek seferde anlatabileceğim.
  • Nasıl beslenmeliyiz,
  • Cildimizi nasıl korumalıyız,
  • Hamilelik süresince karşımıza çıkan bacak krampları, bel ağrıları gibi sorunlarla nasıl başedebiliriz,
  • Normal doğum veya sezeryan öncesi va akabinde süreç nasıl ilerler,
  • Bebek doğduktan sonraki lohusalık günlerinde bizi neler (ne acı günler:)) bekler,
  • Bebek nasıl banyo yaptırılır, emizrilir, gazı çıkartılır

Gibi başlıklı konulara doktor ve hemşirelerden cevap aldık.


Kafamdaki pek çok soru cevabını buldu, bu kurs benim çok işime yaradı diye gönül rahatlığıyla anne adaylarına tavsiye ederim. 
Hatta mümkünse eşiniz de yanınızda olsun, beraber öğrenin ne de olsa sonrasında onlar da bir ucundan tutacaklar işlerin.


Hatta ve hatta annenizi, kayınvalidenizi götürün özellikle "bebek bakımı" kısmına. Onların dönemi ve bizim dönemimiz arasında bazı farklar var, doktorlardan duyarlarsa olması gerekeni, size de 'benim bildiğim gibi yap' diye baskı uygulamayacaklardır.


Kafanız karışık ve aklınızda bir sürü soru varsa, evinize yakın hastanelerde ve genelde ücretsiz olan bu kurslara katılmanızı öneririm.
Ayrıca yeni edineceğiniz anne adayı arkadaşlarınız da bonusu!


19 Temmuz 2011 Salı

Hamileler için soru seti :)



Bu aralar genellikle maruz kaldığım sorular var, bir teybe cevapları kaydedip; sorulduğunda teybi çalıştırmak mantıklı aslında.

  1. 1.      Çatladın mı? (Burada sorulmak istenen karın bölgende çatlak var mı?)
  2. 2.       Hangi kremi kullanıyorsun? Eczanelerde değeri ortalama 80-120 Lira arası olan hamileliğe özel çatlak kremleri var, ben doktorumun da yönlendirmesiyle – bu ürünlere gerek olmadığını düşünüyorum. Kişisel vücut bakımının parçası olan krem sürme işi zaten her zaman yapılmalı, her gün ve pahalı markalarla yapmak şart değil bence. Bir de genel olarak kremlerde PARABEN diye bir madde varmış. Kanserli hücrelerde bulunan bir madde imiş, Fransa’ya geçtiğimiz hafta giden arkadaşım da kozmetik reyonlarında özellikle kremlerin üzerinde ‘PARABENSİZ’ yazdığını söyledi, Fransa’da yasaklanmış çünkü kansere neden olabileceği için. Çok fazla yabancı maddeyi de sürmemek gerek sanki, en mantıklısı hem ucuz hem sağlıklı olan badem- kakao yağı gibi doğal ürünler. Ben ise Vichy, Acıbadem sütü, Bepantol’un vücut kremlerini karıştırıp sürüyorum. Evde bitmeye yakın o kremler vardı çünkü (içeriklerinde Paraben de yok). Henüz bir çatlama yok, ki genetik olabilir pek çok şey gibi. Bana bir şey olmayacak gibi hissediyorum- evrene olumlu mesaj gönder :p
  3. 3.       Kaç kilo aldın?  (12)
  4. 4.       Kim bakacak? En orjinal soru? Kim bakabilir, ben karar verdim, istedim ve doğurdum tabiki ben bakacağım :) Diğer insanlar sadece hayatı kolaylaştırmak için yardımcı olabilir. İşe gidince kim bakacak sorusu bir derece mantıklı olmakla beraber, minimum 6 ay sonrasını öngörebilen varsa beri gelsin. Hayat, ölüm, sağlık, ayrılık, mesafeler bir sürü parametre var, o gün gelsin hele bir.
  5. 5.       Normal mi doğuracaksın, sezeryan mı? Cevabınıza göre de mutlaka olumsuz bir yorum geliyor, hazırlıklı olmak gerek. Kaldı ki son bir kaç haftaya gelmeden anne adayı bunu bilemez bence. Çatın dar, suyun bitmiş, bebek dönmemiş vs. O yüzden bu soruyu stres sorusu ilan ediyorum.
  6. 6.       Her şeyi hazır mı? Oldukça araştırıp, bir dolu şey aldım ben de, ama aslında biliyorum ki pek çoğunu hemen kullanmayacak. Ama nedense sanki Efe doğunca ben hiç dışarı çıkamayacağım, alışveriş yapmaya vaktim olmayacak gibi öngörüyorum. Aslında istediğim bu değil, tamamen eve kapanmak hayallerim arasında yok. Bu da genel bir kanı, ‘şimdi ne yapabiliyorsan yap, gez-toz; bebek olunca yapamayacaksın’. O yüzden dışarıdan alınacakları bir an önce halledesim vardı.
  7. 7.       Bir üstteki soruyu cevaplayıp, atlattığınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz, yenisi var : Çantan hazır mı? Çantanın içinde de gecelik falan var. Çanta hazırlanmadıysa yada unutulursa çıplak bırakmazlar herhalde bizi hastanede değil mi? :) Bebek giysilerini zaten çoğu hastane veriyor. Yine de hazırda bir çanta bulundurmakta fayda var tabi, “çantam hazır” olmalı :)


Bir de bayıldığım “göbek sevmeler” var. İşyerindeki samimi arkadaşlarım zaten ‘ayyyy’, ‘ne tatlııı’ gibi efektlerle mütemadiyen dokunuyorlar. Bir de adını bilmediğim (tabiki hemcimsim :)) arkadaşlar, snob üst düzey yöneticiler var. Şu göbek olayı pek çok engeli aşıyor, kendilerini tutamayıp dokunarak kaç aylık, kız mı, erkek mi diye soruyorlar. Normalde yolda yürüseniz ve biri göbeğinize dokunsa ne tepki verirsiniz düşünün. Ama hamileyseniz göbeğiniz artık kamu malı. Açıkçası ben bu durumdan hiç şikayetçi değilim :)

Sabah, işe gitmek için servis beklerken

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Kalmışlık, suskunluk ve acı

DOĞU

Yüzlerce, binlerce bit vardı
Çarşaflar, giysiler üzerinde,
Kimi yayılırdı, koyun sürüsü,
Kimiyse yanaşık düzende...
İşte Doğu bu. Bit, deprem ve acı.
Mutluluk dediğin, bir lavaş ekmek.
Bir avuç ateştir, umut dediğin.
Gerisi kar, çamur ve tezek.

Kara kan akar gecelerden.
Ölüm akar, çaresizlik akar.
Yalazlanan ıık, köpek sesleri,
Horoz sesleridir, toz gibi kalkar.

İşte Doğu bu. Kalmışık, suskunluk ve acı.
Gül dediğin orda kır çiçeğidir,
Işkındır, çaırdır yemiş dediğin,
Ecel şerbetidir yarin elinden
İçtiğin içeceğin.

İşte Doğu bu. Kesilmiş koyun başı
Gibi bakar orda insan gözleri.
Sevdalar, sıcaklık, yumuşaklık
türkülerde kalmış, bin yıldan beri.


Cahit Külebi

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Tabiiki varım

Ne saçmalıyor bu demeyin, okuyun gitsin sadece :)

  • Ahmet Hamdi Tanpınar nasıl bir adamdır. Okumaya doyamıyorum, ‘Saatleri Ayarlama Enstittüsü’ kitabı var şu an elimde. Bilmem bir şey ifade eder mi ama Orhan Pamuk da hayranmış kendisine, hatta kitaplarında ondan esinlendiğini duydum.
  • Sabahattin Ali ve İhsan Oktay Anar tabi bir de, okumaya doyulamayanlardan...
  •  Yeni Türkü’yü canlı izlesem yine, nasıl mutlu, nasıl havalara uçan bir insan olurum! 'Deliler' ve 'Karanfil' şarkısı özellikle.
  •   İçimde bir bebek büyütmekten çok, o iskeleti; kemikleri vücudumun nasıl oluşturduğuna inanamıyorum. Bir sperm geldi, büyüdü büyüdü ne hale dönüştü, hakikaten ilginç. (bir de yumurtaya can verme meselesi var tabi, daha da ilginç bulunası evet :))
  • Yüzüklerin Efendisi’nde Gollum’un şeytani benliğine söylediği ‘Git ve bir daha geri gelme’ repliğine bayılıyorum. (Bazı (şeytani:)) kişilere bunu haykırmak nasıl da hoş olur!) Baştan 'Lord of the Rings' serisini izlemek istiyorum.
  •  Little Big Planet 2 oldukça keyifli. Müzikleri (klasik müzik dinliyorum oyunun içinde), grafikler; efektler harika. Play Station’ınınız varsa edinin derim, tabi daha önce oynamadıysanız evvela 1.sini.
  •  İş ile evin arasının 15 dk olması nimet İstanbul insanı için, Engin gelmeden önce 'Desperate housewives' ve 'How I met your mother' izlemenin keyfi paha biçilmez.
  •  Reflü nemenem bir şeymiş, gebelikle tanıştım. Umarım beraber geçirdiğimiz son 2 ay olur, hiç hoşlanmadım kendisinden.
  • Ne bir kürk ister şu şen gönlüm, ne bir han ne de saray, lara lay lala lay lay, huzur sadece huzur...
Paul Signac, The Pink Cloud


9 Temmuz 2011 Cumartesi

Unknown / Kimliksiz

Cumartesi gecesi evde mi kaldınız? Tadını çıkarın, güzel bir film eşlik etsin size. 
Konuyu anlatmamak ve filmin tadını kaçırmamak için detay vermeyeceğim.İlgiyle seyredeceğinizi düşündüğüm bir film önereceğim.
Ancak, filmin son sahnelere kadar gizemini korumasını ne kadar sevip beğendiysem, son sahnelerdeki HOLLYWOOD aksiyon rüzgarlarının çılgınca esmesini bir o kadar itici buldum.
İlk sahnelerde Türkçe konuşan Taksi şöförlerinin filme olan ilginizi daha da artırdığı gerçek. Sonra gayet hoş bir suya dalış sahnesi izliyoruz.  Ve devamında merak içinde, ne oluyor burada yahu? diye sorudan soruya geçerken buluyoruz kendimizi.
İçimizdeki bir arkadaş filmi daha önce uçakta yolculuğu sırasında izlemiş, efendi insanmış sonunu söylemedi :) Sonu bilinip de izlese, hakikaten hiç bir tadı kalmayacak bir film.

Aksiyon, macera severler için gayet tatmin edici olduğunu düşünüyorum.
Take Back Your Life!
January Jones, Liam Neeson, Diane Kruger
IMDB puanı    : 7.0
Yapım yılı        : 2011
Süresi             : 113 dk.
Yönetmen       : Jaume Collet-Serra

8 Temmuz 2011 Cuma

İkicanlı hallerim

Hamilelikte 7. Ay’ım bitti bitiyor.
Ruh halim, modum gayet iyi. Psikolojik olarak hissettiklerim güzel ama, şu ağırlaşma meselesi ve şişmeler hakikaten bezdirici imiş.
Otururken bir derece sorun yok ama oturduğun yerden kalkmak; hele yattığın yerden doğrulmak!
Kendini sola vermek suretiylen, yuvarlanmak gerekiyor.
Yüzüstü yatmaya bayılırım, şu aralar bu sadece tatlı bir hayal.
Derin nefes alıp vermelere elveda.
Ben yeme içme konusunda hiç stres yapmadım en başından itibaren; canım kola çekerse içtim mesela ama buna rağmen her istediğini yiyip içememek (çiğ köfte, ton balığı gibi), hele şekeri olan arkadaşları düşünüyorum, bir baskı yaratıyor ister istemez.
Enerjiyi boşlatmak için kan ter içinde spor yapmak, uykun gelmeden akşamları sosyalleşmek, uzak diyarlara tatile gitmek(ya oralarda doğururusam?!), beğendiğiniz elbiseyi almak(bu vücut ölçüleriyle mi!) ertelenmesi gereken istekler olabiliyor.

Daha zor koşullar geçiren, bunların üstüne sorunlu hamilelikler yaşayanlar olabilir. O yüzden gerçek bir yakarış değil bu, ancak annelerin ‘seni 9 ay karnımda taşıdım’ hak iddialarını da anlamadım değil bu süreçte :)
Pablo Picasso

Sevdiklerinizin ekstra ilgisi ise bu sürecin en güzel yanı bence.
Bir de ben kız arkadaşlarıma biraz daha fazla düşkün oldum özellikle. Onlarla sohbet etmek, eski günleri konuşmak, gelecek bebeğin heyecanını paylaşabilmek çok iyi geliyor.
Hamilelik yolculuğunuzda anneniz yok ise, bu yokluğun daha da acı vermesini yaşıyorsunuz, bir yandan da eşinizin desteğine de ne kadar ihtiyacınız olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Yardımcı ve vicdan duygusuna vakıf bir eşe sahip olmak gerçekten önemli, bu konuda şanslıyım en azından...

Her şey güzel olcak.
Büyük güne kaldı 2 ay!

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Transformers / Dark of the moon

Bu haftasonu kah bir Eminönü insanıydım, bebek eşyaları için eşi ve arkadaşıyla dükkandan dükkana koşan :) (Sağol Bilgeciğimm)
Kah Pazar sabah kahvaltısında arkadaşlarıyla coşan,
ve en sonunda Transformers gerçeğiyle 30'unda tanışan.


Neymiş, en iyi 3 boyutlu filmmiş şimdiye kadar yapılan. Yok arkadaş, orada duracaksın! Avatar'a ne oldu peki?
Yalın bir izleyici gözüyle bakıyorum, iki film de beni derinden etkilememiş olup, sadece geçici zevklerimin kurbanı oldular ancak Avatar 2 sene öncesinin teknolojisi olmasına rağmen seyirci olarak beni görsel anlamda daha çok doyurdu.


Öncelikle bu transformarslar üstün özellikleri olan robotlar tamam da, neden arabalar onu anlamadım. (Aman Allahım tam bir anneye dönüşüyorum - Seda'nın transformasyonu) Yani uzaylı yaratık olması , robot olması ve arabaya dönüşmesi fikri mantıklı gelmedi bana ama neyse...


Filmdeki sarışın hatunun (Rosie Huntington-Whiteley) sadece güzelliğine vurgu yapılması, Tomb Raider gibi bir kadın: hem dövüşçü, hem güzel, hem çevik hem de ahlaklı Angelina Joliegillerden olmaması adına sevindiriciydi ama yani bu kadar da sadece meta olarak bir kadını kullanmayı... bilemedim böyle de derin ve eleştirel bir yanım var :) hoşuma gitmedi.
-- Dikkat, devamı spoiler olabilir--


Macera bitti neyse, bence aksiyon olarak gayet başarılıydı, ama yeter artık ya, yine Amerikalılar bizi kurtardı. Yani yıllardır Hollywood sayesinde beynim yıkana yıkana, Amerikan hükümetine, NASA'ya, FBI ve CIA'ya müthiş bir vicdan borcu hissediyorum.


Steven Spielberg'ün yapımcılar arasında yer alması, filmin puanını gözümde artırmakla beraber, bir daha izler miyim? Hiç sanmıyorum. Başrol oyuncularının başına gelmeyen kalmadı, ama beyaz ceket filmin sonunda biraz tozlanmış, oyuncuların hiç kırıkları çıkıkları yok, "ben güzelim, ben de çok şahaneyim yine keh keh" falan modunda ortalıkta dolanıyorlar.


Ancak, özellikle aksiyonseverler, küçük çocuğuyla film izleyecekler, keyifli bir kaç saat geçirmek isteyenler için gayet iyi bir 3 boyutlu film seçimi olacaktır.

1 Temmuz 2011 Cuma

Julia'nın gözleri / Korku Filmi

Bugün vizyona girecek bu filmin konusu gayet syco duruyor, neden izlemeyelim? :)


Julia’nın, sonunda onu kör bırakacak olan bir göz hastalığı vardır. Julia’nın ikiz kız kardeşi de aynı hastalığa yakalanmış ve kendini bodrum katında asarak intihar etmiştir. Herkes onun intihar ettiğini düşünse de Julia aynı fikirde değildir, kardeşini kimin öldürdüğünü bu işin gerçek nedenini öğrenmek amacı ile kendini bu göreve adar ve araştırmaya girer.




Los Ojos de Julia - Julia’s Eyes

Yönetmen: Guillem Morales
Senaryo: Guillem Morales, Oriol Paulo
Müzik: Fernando Velázquez
Yapım: İspanya
Tür: Gerilim, Gizem, Korku, Psikolojik
Süre: 112 dk.
Web Sitesi: http://www.losojosdejulia.es/
Oyuncular: Belén Rueda, Clara Segura, Lluís Homar, Andrea Hermosa, Boris Ruiz