29 Haziran 2011 Çarşamba

Firmin / Sam Savage / Hümanist entel serisi

Dış görünüşüne  ve şimdiye kadarki türü hakkında bildilkerinize dayanarak yargılayıp, ‘pis, öldürülmesi gereken bir mahluk o’ demeyin sakın!
Firmin oldukça akıllı, duyarlı ve kendini geliştiren bir fare. Belki inanmayacaksınız ama aşık olabilecek bir potansiyele bile sahip.

Kitabın başlarında ailesiyle tanıştırıyor bizi bebek Firmin, yaşadığı çevreyi anlatıyor. 
Tam farelere layık!
Ama minik kahramanımız bir nevi Martı Jonhatan Livingstone gibi sürüden ayırıyor kendini, iç sesini dinleyip hakettiği farklılığa ulaşmak için tüm şartları zorluyor.

Bence elinizde olmadan bir süre dünyaya farelerin gözünden bakacaksınız :)
Çağdaş Amerikan yazarı Sam Savage, aynı zamanda Yale Üniversitesi'nden Felsefe doktorası yapmış. Seçtiği konunun özgünlüğü ve hikaye örgüsünün de hem böyle gerçeğe yakın, hem de gerçekten bir o kadar uzak olmasında bu yönünün de etkisi olduğu şüphesiz.

Kendini ve hayatı tanıma yolculuğuna çıkmış entellektüel bir farenin hayatını anlatan bu ilginç romanı Ajanda’da, Banu’nun tanıtmasıyla keşfettim. Banu sağolsun, sayesinde öyle güzel yazarlar keşfettim ki. Blogu için buraya, Ajanda Dergi’nin geçmiş sayılarına ulaşmak için de buraya tıklayabilirsiniz. 

26 Haziran 2011 Pazar

Another Year

Cumartesi akşamı, günler süren fazla mesailerimin ve yine çalışmak zorunda olduğum için iptal olan minicik tatilimin üzerine tüm günü eşim ve arkadaşlarımızla evde geçirdik.
Akşam ise, içime nakış nakış işleyen 2010 yapımı bu İngiliz filmini izledik : 'Another Year'.


Filmin %70 aynı evde ve aynı 3 - 5 insan arasındaki diyaloglarla geçiyor. Karakterler ve olabilecek olaylar öyle gerçek ki, kendinizi o insanları tanımaya, tepkilerini anlamaya, empati yapmaya çalışırken buluyorsunuz bu durağan geçen dakikaların içinde.


Hayata bakışlarına, günlük aktivitelerine, insan ilişkilerine özenerek baktığım çiftin isimlerini yanyana söylemek oldukça eğlenceli : Tom ve Gerri. Oldukları gibi yaşayan, hem kendisini- hem karşısındakini düşünerek konuşan/ davranan, bilinçli ve sağduyulu bir çift.
Onların yetiştirdiği oğulları, efendi görünümlü insan Joe.

Jim Broadbent, Ruth Sheen and Oliver Maltman

İlerlemiş yaşına rağmen (50'nin üstü) dışgörünüşüne azami dikkat eden, mutluluk için bir sonraki adımından medet uman, benim gözlemim-kendinin farkında olmak istemeyen, kolay beğenmeyen(dış görünüşe göre karar veriyor tabiki), ve o beğendiği kişiler tarafından istenmeyen yanlız bir kadın Mary.
Lesley Manville
Filmi sevmemin en büyük nedeni gerçekçi olmasıydı ve karakter analizini çoğunlukla seyircinin yorumuna bırakması.
Sıkı çevre/ doğa manifestoları açıklayan yanıyla ayrıca gönlümde taht kurdu. 


Filmin son sahnesinde ise, yönetmene şapka çıkardık. Tam Engin ile 'şöyle - böyle' diye ana karakterlerden Mary'nin kritiğini yaparken, aslında filmin bittiğini ve yönetmenin de tam da bunları düşüntürmek istediğini farkettik.
Jim BroadbentMike LeighLesley ManvilleRuth Sheen
İngiliz yazar ve yönetmen Michael Leigh ile ilk defa bu fim ile tanıştım. Bafta, Cannes, Venedik Film Festivali gibi önemli bir çok organizasyonda ödüllendirilmiş yönetmenin diğer yapıtlarını 'izlenecekler' listeme aldım bile!

22 Haziran 2011 Çarşamba

16 Haziran 2011 Perşembe

Şahane posterler

Nasıl güzeller, evimde uzun bir koridor var; sırayla hepsini asmak istiyorum!






http://postercabaret.com/vahallastudios

14 Haziran 2011 Salı

Abidin Dino / Bir büyük ressam

Hepimizin bildiği gibi sadece ülkemizde değil, dünyanın çeşitli ülkelerinde de kendini kanıtlamış; çağdaş Türk resminin en önemli isimlerinden.


1913 İstanbul doğumlu, çocukluğu Cenevre ve Fransa'da geçmiş. 1925 ailesiyle beraber yurda dönmüşler ve Robert Koleji'nde eğitime başlamış, ama çeşitli nedenlerle tamamlamayarak eğitimini yarıda bırakmış.
Mustafa Kemal Atatürk, Nazım hikmet, Pablo Picasso, Einstein gibi isimlerle yolu kesişir.
Yönetmenlikten, karikatüristliğe kadar çok yönlü sanatsal çalışmaları bulunur.
Malesef sol içerikli siyasi görüşleri yüzünden uzun yıllar vatanından uzakta sürgün hayatı yaşamak zorunda kalır...
1993 yılında Paris'te hayata veda etmiş olup, İstanbul/Aşiyan mezarlığında kabri bulunmaktadır.
Buraya tıklayarak harika bir söyleşi okuyabilirsiniz.


Abidin Dino'ya ait bazı tablolar ise şöyle :





Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
1961 yazı ortalarındaki Küba'nın resmini yapabilir misin?
Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm
ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstad? 


Nazım Hikmet

11 Haziran 2011 Cumartesi

Haftasonu ne yapsak?

Şu saat oldu, hala evden çıkmadınız. Ama güzel bir sergi - sinema - mekan olsa da, hayata karışsam diyorsanız bunları öneririm:


İlk durağımız Rampa, mekan 16 Temmuz'a kadar iki adet sergiye ev sahipliği yapıyor:


Mehmet Dere’nin “Ne gülüyorsun?  Bu senin hikayen.” isimli sergisi Türk tarihi üzerine ironik, bibliyografik nitelikteki bir çok işin özetini içinde barındıran bir önerme niteliği taşıyor.
Mehmet Dere
Deniz Üster’in İlk defa Rampa’da sergilenecek olan “Davetli ve Gönüllü” adlı eseri, folk öykülerin dilinden ve aktarıla aktarıla birbiriyle içiçe geçmiş doğu ve batı mitolojilerinden yararlanarak özellikle anlam, bütünlük arayışı, ebedi doğrular ve değerlerle ilgili olarak ‘absürd’ ve ‘beyhude’ kavramlarıyla ilgileniyor. 
Deniz Üster



Sair Nedim Caddesi No:21a Akaretler 34357 Besiktas-Istanbul/Turkey T(+90) 212 3270800

Santralistabul'da ise yıllar önce Selim Turan'ın bir soyut tablosu ile Paris ekolünden sanatçılara yoğunlaşan Önder Kocabeyoğlu'nun koleksiyonundan 430 eseri kapsayan özel bir seçki var.
Adres: Eski Silahtarağa Elektrik Santralı Kazım Karabekir Caddesi 1 Silahtarağa İstanbul T: (0212) 311 78 09 

Bu yağmurlu ve kapalı havaya uyum sağlayıp, tüyler ürpertmek için birebir:
Konusu, zevk için öldüren bir psikopatla bir gizli ajan arasındaki kedi-fare oyununu izleyen bir intikam.

Bu kadar gerilim yeter, şimdi stres atma zamanı. Geceye Asmalı Mescit'teki OTTO'da devam etmeye ne dersiniz? TIK!

Nardis'te ise bu gece Ece Göksu Quartet var. Giriş 30 TL. TIK!
Nardis Jazz Club Kuledibi Sok. No:14 Galata İstanbul T: 0212 244 63 27


Daha fazla etkinlik için Ajanda'nın Haziran sayısına göz atabilirsiniz.

10 Haziran 2011 Cuma

Doğuma hazırlık kursu 1. seans

Baştan belirteyim, yıllardır Acıbadem Hastanesi’ne giderim. Ne kötü bir davranışla karşılaştım personelinden, ne de bana sadece ticari amaçlı bir test, tahlil yaptıklarını hissettim.
Hemşirelerinden cep telefonlarımız karşılıklı birbirimize verdiğimiz bile olmuştur . İnternette hastane hakkında olumsuz yorumlar, arkadaş ortamında X’in Y’sinin halasının yaşadığı olumsuzluklar anlatılıyor bazen. Ben bu görüşlere katılmıyorum ve bir Acıbadem dostu olarak yazacağım bu satırları.

Hastane, marka değerini korumak için hamile bayanlara ücretsiz olarak toplam 6 haftalık bir eğitim sunuyor. Bu kursa katılmak için Acıbadem Hastanesi’ne kontrollere gidiyor olmanız gerekmiyor, kapıları tüm gebelere açık. Bu linkten detaylarına ulaşabilirsiniz. 

İlk olarak konferans salonunda kişisel bilgilerinizden oluşam bir form dolduruyorsunuz, ardından bölüm başkanı Tayfun Bağış’ın açılış konuşmalarıyla 23+23=46 kromozom detayında bebeğin oluşum bilgilerini dinledik. Hangi hafta, hangi testler niye yapılıyor; hamilelik haftası nasıl hesaplanır detaylıca anlatıldı.

Daha sonra Psikolog danışman eşliğinde anne ve baba adaylarından oluşan yaklaşık 30 kişilik grup hepberaber konuşmaya başladık. 
Sıkıntılı tıbbi süreçlerini anlatanlar, etraf baskınından bulunanlar falan derken birden toplu iç dökme seansına dönüştü oturum. Onları dinlerken ben de ağlıyorum tabi, zaten sevincimi ve üzüntümü çok içten hissetmişimdir her zaman, normal hayatta da gözlerim sık dolardı; bu aralar tavan yaptım duygusallık konusunda.
Psikoloğun da dediği şey şu: Hamileyken ve lohusa iken size iyi gelmeyen insanlarla görüşmeyin. Bu süreç bizlerin ilgiye ve anlayışa en aç olduğu dönem, eğer aksine sizi geren olaylar yaşıyorsanız uzak durmakta fayda var; içinizdeki canlı da bu ruh halinden etkileniyor çünkü. (Akraba, iş gibi mecburen bir arada olmanız kişilerse en azından rahatsızlığınızı dile getirip dikkatli olmasını isteyebilirsiniz belki?)
Daha sonra doğum sonrası bebek bakımı hakkında konuştuk biraz. Bebekle aynı odada ne kadar süre uyumak gerekir, emzirme süresi ne kadar olmalıdır, klasik müziğin faydaları”!”,işe hemen dönmeli miyiz? Ve klasik soru sezeryan mı, normal doğum mu? 
Herkesin size benzer kaygılar hissettiğini, kafasında aynı sorular olduğunu görmek yanlız olmadığınızı hissettiriyor. Her şeyi kontrol altında tutamayız, yediklerimize dikkat etmeye çalışıp, pozitif düşünüp, stresten uzak durup; dünyaya yeni bir canlı gelirken aracılık etmenin keyfini çıkaracağımız hamilelik(ler) yaşamamız ümidiyle.

İçinizdeki çocuğa iyi bakın ;)

9 Haziran 2011 Perşembe

Game of Thrones / Taht Oyunları

Arkadaşlar yok böyle bir şey!
Fantastik dünya tutkunlarındansanız zaten çoktan duymuş, indirmiş, izliyorsunuzdur bu diziyi.
Ben Ata’nın Ajanda’da Haziran sayısı için incelediği yazısı sayesinde haberdar oldum. Biz Engin’le bayılırız FRP, Yüzüklerin Efendisi ve türlerine. Hemen edindik ‘Game of Thrones’u.

İlk bölümde içim kalkmadı, dehşete düşmedim, bazı ilişkilerden bir tiksinmedim değil :)
Ama bölüm öyle bir sonla bitiyor ki, birbirimize devam edelim mi diye sormadan hemen 2. bölüme geçmesine izin verdik aletin.
Aynı heyecanlı tempoda devam etti sonraki bölümler de.

“Korku filmi izleyemeyem” diyen hemcinslerime göre bir dizi değil baştan uyarayım. Abartmışlar ölüm sahnelerini, bunu da göstermezler artık dediğim yerde; çok da göze sokmadan ama gayet net bir biçimde izleyiciye açık açık her şeyi aktarıyor.
Aynı şekilde cinsellik de öyle, bu sebeplerle 17 yaş altına yasaklanmış dizi. TR’nin ulusal kanallarında göstgerilir mi ileride bilmiyorum ama gösterilse de yapımın ufak bir kısmı makaslanacaktır kesin.

Aslında dizi 7 serilik bir kitaptan uyarlama imiş, ben sadece bu türdeki eserleri okumak yerine, izlemeyi tercih ediyorum. Ancak ‘Alaycıkuş’ serisi hariç... Keşke Alaycıkuş’u da film değil de dizi yapsalar şöyle 5 seneye yaya yaya, nasıl zevkle izlenir!

Bu dizinin Sawyer’ı Jaime Lannester, Logalas’ı ise Viserys Targaryen'dir bana göre.
Ama Sawyer’ımız da , Legolas’ımızda sevdiğimiz insanlardı; bu dizideki tipten benzettiğim karkterler ise benim için baştan ölmüştür :p Ağızlarıyla kuş tutsalar yaptıkları pislikler unutulmayacak, bakın nasıl benimsemişim diziyi, karakterleri falan hemen :)

Game of Thrones ile ilgili fazlası için Ajanda dergideki yazıyı okumanızı öneririm.


--- You win or you die... ---





8 Haziran 2011 Çarşamba

Beğendiğim eşyalar

tablo
Türkiye'de neden zevkime hitap eden online mağazalar yok... Varsa da ben neden bilmiyorum? :)
Kitap
oyuncak
çocuk valizi, kartondan
tablo

tablo


basicfrenchonline.com, ,sebastianfoster.com



7 Haziran 2011 Salı

Edirne gezimiz / Bölüm 3

Selimiye Camii'nden çıktığımızda öğlen vakti olmuştu ve karnımız zil çalıyordu. sonradan hiç pişman olmayacağımız o müthiş Ciğerci idi anılardaki yerini unutulmaz kılan :) ASRIN Ciğercisi, adı böyle.
Oralara kadar gidip eşe-dosta, hele işyerine Kavala Kurabiyesi ve peynir tatlısı görütmemek olmaz...
Enerjimizi toplamamız iyi olmuş, sonraki durağımız 2. Beyazid Külliyesi'ni gezmek oldukça zamanımızı aldı ancak pek de keyifliydi.

1488 yılında yapılan şifahane her türlü hastaya deva olmuş, en çok da psikolojik hastalıkları tedavi için kullandıkları yöntemler ilgi çekiciydi. Türk Sanat Musukisi makamlarının, günün hangi saatlerinde dinlenirse; hangi ruh durumuna iyi geleceği hesaplanarak hastalara müzik dinletiliyormuş.

Son olarak Trakya Üniversitesi'ni gezdik ve Meriç Nehri kıyısında çay içtik. Tam bir keyif haliydi ve güneşi Edirne'de batırarak şehirden güzel anılarla ayrıldık...