31 Ocak 2012 Salı

SAG Ödülleri

Oscar’ın habercisi olan Screen Actors Guilds (SAG) ödülleri sahiplerini buldu: 
SİNEMA
En İyi Oyuncu Kadrosu: The Help
En İyi Erkek Oyuncu: Jean Dujardin/The Artist
En İyi Kadın Oyuncu: Viola Davis/The Help
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christopher Plummer/Beginners
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Octavia Spencer/The Help

TV
Drama
En İyi Oyuncu Kadrosu: Boardwalk Empire
En İyi Erkek Oyuncu: Steve Buscemi/Boardwalk Empire
En İyi Kadın Oyuncu: Jessica Lange/American Horror Story

Komedi
En İyi Oyuncu Kadrosu: Modern Family
En İyi Erkek Oyuncu: Alec Baldwin/30 Rock
En İyi Kadın Oyuncu: Betty White/Hot in Cleveland

Mini dizi/televizyon filmi
En İyi Kadın Oyuncu: Kate Winslet/Mildred Pierce
En İyi Erkek Oyuncui: Paul Giamatti/Too Big to Fail
En İyi Dublör Kadrosu: Game of Thrones
Hayat Boyu Başarı: Mary Tyler Moore

DEDİKODULAR:

Bu Angelina hamile değil miydi? Ne kadar zayıf!

Yanına Brad koyduğunda daha güzelleşti sanki :)

George Clooney ve Stacey Keibler, siyah elbise yakışmış



Hep şık, hep güzel Natalie Portman

Bu kadar dedikodu ve moda haber verebiliyorum, bitti :)

30 Ocak 2012 Pazartesi

1984 - Bin dokuz yüz seksen dört / George Orwell

George Orwell kimdir?
Yazar 1903 yılında Hindistan'da doğup, eğitimini İngiltere'de tamamlamış. Bir süre Hindistan İmparatorluk polisliği yapmış ancak İmparatorluğun içyüzünü görünce istifa etmiş, 1950'de ölmüştür.

Bin dokuz yüz seksen dört
En ünlü eserlerinden biri olan 'Hayvan Çiftliği' Stalin rejimine karşı sert bir taşlamadır. Bin dokuz yüz seksen dört ise, bilimkurgu türünün klasik örneklerinden biri olmanın yanı sıra, modern dünyayı protesto eden bir romandır.

Buraya kadar olan kısmı kitabın ilk sayfasından alıntı yaparak yazdım, şimdi gelelim kişisel görüşlerime:
Gerçekten çok etkilendim. Yazarın kurduğu dünya korkutucuydu, daha da korkunç olan ise şu an yaşadığımız hayatın üst boyutta izdüşümü olmasıydı. Bir kaç tık ileri gitsek biz de o roman karakterleri gibi olabiliriz diye düşünüyorum. Kitabı okuyanlar ne demek istediğimi çok iyi anlayacaktır, okumayanlar içinse kısaca özetleyeyim:
'Big brother is watching you' / 'Büyük biraderin gözü üstünde' pek çoğumuzun aşina olduğu bir cümledir. Burada kastedilen büyük birader devlet. Düşünün her sözünüz, davranışınız, giydiğiniz, yediğiniz devlet kontrolünde, sürekli kameralarla izleniyorsunuz. Eğer istendiği şekilde davranmazsanız sonu yok edilmenize varana kadar cezalandırılacaksınız ve büyük biraderin mottosu şu:
'Savaş barıştır
Özgürlük köleliktir
Cahillik güçtür'
Size dayatılan ne ise onu benimsemezseniz hayatta kalma şansınız olmadığını düşünün. Gerçekten korkunç!

Derin ve möhöm siyasi analizler yapma kabiliyetim yok, yeterli bilgiye de sahip değilim bu konularda; o yüzden büyük laflar etmekten kaçınıyorum.
Ancak dünya düzeni oldum olası böyleymiş ve hala da böyle devam ediyor, kimi coğrafyalarda daha sert; kimisinde nispeten daha hafif. Bu düzene doğulduğu içindir sanırım yaşarken sorgulanmıyor. 1984'ü okuyunca ise  her sayfada yüzünüze soğuk su çarpılıyor, biri kalbinizi sıkıştırıyor gibi hissedebilirsiniz. (Bir yandan da durmadan şu an hapiste olan gazetecilerimizi düşündüm, tekrar tekrar üzüldüm...)
Bu kitabı ölmeden okunması gereken 100 kitap arasına eklerdim, o kadar çok sevdim ve başta da dediğim gibi etkilendim.

Bu arada Bin dokuz yüz seksen dört'ün yazımı 1948 yılında tamamlanmış, George Orwell karşı-ütopya olan bu kitabı gelecekte yaşanacaklar olarak kurgulayıp, gelecek tarihini de 1948'in son iki rakamını değiştirerek 1984 olarak öngörmüş.

Ufak bir not daha: Bin dokuz yüz seksen dört bana 'Açlık Oyunları' serisini hatırlattı, ikisinin de anlatmaya çalıştığı şeyin temelde aynı olduğunu düşünüyorum.

Yayınevi: Can
Çeviri: Celal Üster
Sayfa: 350

29 Ocak 2012 Pazar

Pazar günü ne yapılır?

Ben bugün çok sevdiğim arkadaşlarımı ağarlayacağım. Yemek bahane ve Sanat notları. Eşler, çocuklar, yemekler; mutlu ve kalabalık bir Pazar geçirmeyi umuyorum.

Hava soğuk, dışarıda olmak pek mümkün olmayacak İstanbullular için. Çoğunluk da evinde oturup kitap ve dergi okuyacak sanırım. Hangi kitabı okusam kararsızlığındaysanız İhsan Oktay anar'ın 'Suskunlar'ını tavsiye ediyorum, şu an benim okumakta olduğum.
Yarın ise blogda George Orwell'in 'bin dokuz yüz seksen dört'ü olacak, yine beklerim.
Mutlu pazarlar!




28 Ocak 2012 Cumartesi

Üzgün olan Bach dinlesin

Okuduğum bir habere göre, Johann Sebastian Bach'ın eserlerini dinlemek dikkat dağıtıyor, böylece acı duygusunu azaltıyormuş.
Ben üzgünken hep aynı şeyi düşünürüm, yüreğimi acıtan ne ise onu. Gece uykuya dalamam düşünmekten vs. 
Demekki bundan sonra ne yapıyorum? Bach dinliyorum :)


Bach'ın en sevdiğim eseri 'Air' için size küçük bir seçki hazırladım.


Fizy'den dinlemek için tıklayınız


Klasik gitar versiyonu da güzel olmuş değil mi?



Bir de Amsterdam'daki Barok Orkestra'dan dinleyelim

26 Ocak 2012 Perşembe

Son zamanların en iyi sitesi: Pinterest

Bana göre tabi :)
Eşim hakverdiğim biçimde 'bıktım artık bu paylaşım sitelerinden, insanlar tanımadıklarıyla sanal olarak sosyalleşip; her şeye yorum yapmak zorunda hissediyor kendini' diye eleştirse de, ben kendimi alamıyorum Instagram'dan, twitter'dan vebilimumundan.
Bir haftadır da Pinterest'te kaybolmuş durumdayım.
Fotoğrafları kategorilere ayırmışlar, foto altında bir sürü yorumü açıklama var, kendi portföyünüzü oluşturabiliyorsunuz ve hemen hemen her fotoğraf bakmaya değer!
Beğendiklerim arasından ufak bir sunu :
Doğumgünü için süs
Bu bahar deneyeceğim
Kendiniz de hızlıca parti mekanını süsleyebilirsiniz
Evde dürüm yapmak için süper fikir
Hamile partilerinde gayet eğlenceli olur
Daha yürüyemeyen minnoşlar için
Bayıldım buna, bayıldım!

25 Ocak 2012 Çarşamba

Shameless (U.S.) / GALLAGHER STYLE!

Arkadaşım bu ne güzel dizidir böyle. İlk bölümden sonra kendimi öyle kaptırdım ki, Efe uyusa da 1 bölüm daha izlesem diye 1 haftada ilk sezonu (12 bölüm) bitirdim.
Hepsi Detay ve Ajanda Dergi'de dizinin analizlerin okuyup etkilenmiştim, iyi ki önerileri dikkate almışım.





2004 yılından beri İngiltere'de yayınlanan seri, 2011'den bu yana Amerikan versiyonuyla karşımızda.
Amerika'nın yoksul mahallelerinden birinde yaşayan 6 çocuklu ve alkolik babalı aile, onlarla tanışmanızdan çok kısa bir süre sonra sizi de içlerine alıyor. Onlarla yaşamak isteyen kim olsa aralarına alacak gibiler zaten. Temiz ve bolluk içinde bir yaşam vaad etmiyorlar, kavga-dövüş,bela da eksik olmuyor evlerinden ama bir şekilde bu kadar olumsuzluğa rağmen orada olmak istiyorsunuz.


Yapım'ın öne çıkan en önemli özelliği, karakterlerin gerçekçi olması. Pekçoğumuza göre fazlasıyla sahtekar, vurdumduymaz ve utanmazlar ama kişilerin ve olayların kendi içinde tutarlılığının olması izleyiciyi; karakterleri tanımaya heveslendiriyor.


Güzel kıyafetler, pür makyaj, kasım kasım kasınılan dizilerden oldukça farklı. Türkiye'de E2 yayınlıyormuş, ben de TR'de yaşıyorum aslında :) ama benim elimde hazır CD'si vardı. (Bunu yazdığım için tutuklanma ihtimalim olabilir!)


Seyredin bence henüz tanışmadıysanız Gallagher'larla!




Balıketli kardeşlerime not: Dua edelim şu Emmy Rossum da pastaya, böreğe dadansın; çıtayı iyice yükeltiyor!

19 Ocak 2012 Perşembe

Ehliyet kaybedince yenisi nasıl çıkarılır?

Tembellikten 5,5 yıldır soyadım değişmiş olmasına rağmen ehliyetimi yenilemiyordum.
Geçtiğimiz haftasonu ufak bir kaza yapınca, ehliyetimi de kaybedince/ aslında kaybolduğunun o arda farkına vardık... Yeniden ehliyet çıkartmak zorunda kaldım.
Yeni ehliyet çıkartmak artık daha kolay, yalnız 1 hafta bekleyecek zamanınız olmalı.

Önce Emniyet Müd. sayfasına uğrayıp randevunuzu alın. İkamet ettiğiniz yer ile, ehliyetinizi alacağınız ilçe farklı olabilir. Randevu almak için tıklayınız

Sonra yanınızda şu belgeleri bulundurun ve randevu saatinde emniyette olun:

  • 3 adet fotoğraf (son 6 ayda çekilmiş)
  • Nüfus cüzdanı aslı ve fotokopisi
  • İnternetten randevu alırken karşınıza çıkmış olan dilekçe ve sıra nosunun bulunduğu başvuru sayfası
  • 87.5 TL
  • Eğer soyadı değişikliğiniz var ise evlilik cüzdanınızı da götürün, bende gerekli oldu.
Aynı gün vermiyorlar sanırım, bana 1 hafta sonrasına gün verdiler.
Ancak randevu sistemi ile çalıştıkları çok iyi olmuş, deli gibi sıra beklemedim.

14 Ocak 2012 Cumartesi

Bebeğim neler yapar oldu?

4 aylık bir bebeğim var artık. Gözümünün önünde bir insan büyüyor, ilginç hisler yaşatıyor ve çok güzel.
İlk günleri gözlerini bile açmadan neredeyse tüm gün uyuyordu, şimdi :

  • Gülüyor, hatta ses çıkarıyor gülerken :)
  • Bizim desteğimizle ayakta duruyor
  • Gaz sancısı 1 aydır çekmiyor
  • Daha az aralıklarla beslenmek istiyor (ortalama 3 saatte bir)
  • Gözlerini ayırmadan bize bakıyor, takip ediyor
  • Yüzüne doğru bakıp konuşunca ilgiyle dinliyor
  • Bebek masajı yapılması hoşuna gidiyor
  • Geceleri uzun saatler uyuyor
  • Akşam sekizde yatıyor, sabah 7 - 8 gibi kalkıyor ama bu arada acıktığı için 2-3 kere uyanıyor
  • Agu, uuu, avvv gibi sesler çıkarıyor
  • Sürekli ilgi görmek, kucağa alınmak istiyor
  • Sadece annesütü içiyor
  • D vitamini takviyesi alıyor
  • 7 kg. oldu
Bu aralarar dönmeye başlamasını ve nesneleri eliyle tutmasını bekliyorum.
Efe'ye tek başıma bakıyorum, zorlanmıyorum çünkü o uyuduğunda ben de uyuyorum bazen, kitap okuyorum, uyanıksa dışarı çıkıyoruz sık sık. Havalar soğuk ama üstünü sıkıca giydirdikten sonra bir sorun olmayacağını düşünüyorum.

7 Ocak 2012 Cumartesi

Bebek masajı

Canım arkadaşlarım Sinem ve İrem ile 5 seanslık bebek masajına gittik geçtiğimiz ay. 
Sinem, Efe, Ben ve Arya
Her bir seans birbirinden keyifliydi. 
Bize dersi veren tatlı hocamız Didem'i size Ajanda Dergi'de ayrıca tanıtacağım. Böylelikle masajla ilgili daha detaylı bilgi edineceksiniz.
Burada kısaca izlenimimi paylaşmak istedim.

Oğlumla elimden geldiğince konuşmaya, ona ilgi göstermeye çalışıyorum. Korktuğum şeylerden biri 'bakıcı anne sendromu'. Yani çocukla yeterince ilgilenmemek, anne-bebek iletişiminin olmaması.
Bu masajı sevmemin sebebi de oğlumla konuşma ve oyun dışına yeni bir etkileşim yöntemi bulmamız.



Minik Efe yan tarafındakı güzel kızla göz teması kurarken

Minicikler henüz ama görmeniz lazımdı, masaj yapılırken göz teması kuruyorlar anneleriyle, merakla etraflarına bakıyorlar. Sıkılıp, acıkıp ağlayanlar da oluyordu tabi :)

Bu tatlı bebeğin adı Beren, çok hareketlidir. Herkesin sırtüstü yaptığı masajı, annesi bu şekilde yapmak zorunda kaldı. Beren yüzü sınıfa dönük durup hepimizi seyretmek istedi çünkü.
Annesi İrem pozitif, azimle masajı yaptı :)

Benim ufaklık öyle rahatlıyordu ki seans sonrası, gördüğünüzü gibi tuş olmuş biçimde seriyordu kendini yere :)

İnternette araştırarak, konuyla ilgili kitap alarak, badem yağı yardımıyla siz de bebeğinize masaj yapabiliysiniz. Emekleme döneminde zor oluyormuş, bebeğiniz küçükse şimdiden alıştırmak iyi olabilir.

6 Ocak 2012 Cuma

Mamaroo anakucağı/ uyku koltuğu

Evtipi bir anakucağı arıyorduk, çoğu arkadaşım Chicco tercih ettiği için aklımdaki ürün de belliydi.
Ebebek'e gittiğimizde bu ürünü farkettik.
Salıncaklı ana kucağı ile kıyasladık, hem daha az yer kaplaması hem de 'araba', 'kanguru yürüyüşü' gibi hareketleri taklit etmesi sebebiyle bizi cezbetti ve aldık. 1,5 aydır kullanıyoruz. İlk hafta pek işe yaramadı ama Efe şu an baya alıştı. Belki 4 aylık olması ile ilgilidir, malum gün geçtikçe algıları daha çok açılıyor.


Ayakta yada kucakta, hızlıca sallayarak bebek uyutmak konusunda önyargım var. Kendi kendisine uykuya dalmasını istiyorum, eğer emzik varsa ağzında bu mümkün oluyor. Mamaroo'yu uykuya dalması için değil de, gün içinde mızıldandığı anlar sakinleşmesi için kullanıyorum. 10 - 15 dk oyalanıyor. 
11 kg. kadar bebek taşıyabilmesi uzun süre, yani 1 yaşına kadar kullanabileceğimiz anlamına geliyor, umarım yani :) 
Güzel bir alet, almadan önce bebeğinizi götürün mağazaya ve deneyin derim yine de.

5 Ocak 2012 Perşembe

127 saat / 127 hours



Filmin konusunun, bir kanyonda sıkışıp kalan genç adamı konu aldığını biliyordum. Pek heyecanla izleyeceğemi düşünmemiştim, ancak hiç de öyle olmadı. Merakla filmin sonuna kadar izledik.
'Slumdog Millionaire'in yönetmeni Danny Boyle'un 2010 yılı incisi 127 saat, gerçek bir hayat hikayesine dayanıyor. Kimselere haber vermeden alıp başını dağlara taşlara, ıssıza gezmeye giden kahramanımızın başına umulmadık bir kaza gelince başlıyor hikaye.
James Franco
Kendinizi sık sık ben olsam şu an ne yapardım, neyi hayal ederdim diye düşünürken buluyorsunuz.
Müzikleri de çok güzeldi, görüntüler de. 
Hala izlemediyseniz tavsiye ederim.
İMDB puanı : 7,8

3 Ocak 2012 Salı

Renkli odalar

Dekorasyonda mütevaziliği ve sadeliği samimiyetle bozan renkleri çok seviyorum.







Kaynak

1 Ocak 2012 Pazar

Yeni yıl gecesi

Ben 2011'i çok sevdim, bu seneye de çok mutlu girdik, umarım sizin için de çok çok çoookk mutlu olacağınız bir yıl olur 2012!