22 Nisan 2012 Pazar

Diş buğdayı

Aslında ben düğün-dernek insanı değilim. Ama Efe ile, adet olan ne varsa heeepsini yapasım, o günde de takıp takıştırasım, Türk annesi fönleri çektiresim var.

Bizim ufaklık geçen hafta ilk dişini çıkardı. Alt dişi, pirinç tanesi kadar. Günüdüzleri daha fazla ilgi istedi dişi çıkarmaya yakın ve sonrası bir hafta, ayrıca iki kere ishal oldu; bir de sık sık parmağı ağzında idi, sanırım dişini kaşıyordu. Sonra pıt! geldi ilk diş!
Bildiğim tüm diş buğdayı adetlerini yapmaya çalıştım.
Bu güzel kurabiyeleri Efetoş'un babası yaptı. Üzerinde şeker hamuru yok, bana bu şekilde daha sağlıklı ve tadı güzel geliyor. Merak eden olursa tarifini yazarım, şimdi bu post'a yazmaya üşendim :)
Diş buğdayı ise tahmin ettiğimin aksine gayet hafif ve lezzetli bit tatlı oldu. Buğdayı bir taşım haşlayıp, sıcak suda şişmesini bekledik. Süzülen buğdayları tarçın ve pudra şekeriyle karıştırıp kadehlere döktük. Üzerine de ceviz ve kuru kayısı. Her yiyen çok beğendi.
Sofranın geri kalanında mercimekli köfte, semiz otu salatası, börek ve cips vardı.
Magnetleri elde kendimiz yaptık, belli oluyordur zaten :)
Sıra geldi Efe'nin ileride hangi mesleği seçeceğini görmeye. Nostaradmus style! Bizimki önce kitaba, sonra steteskopa uzandı. Okumayı seven bir doktor olacakmış, kehanetler böyle diyor :)
Başından aşağı 32 tane buğday döktüm, sağlıklı dişleri; uzun ömrü olsun diye. Amiinnn...
Günden geriye kalanlar da aşağıdaki gibi işte, bu arada 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun, nur içinde yata Ata'm!




19 Nisan 2012 Perşembe

Ay o üşür öyle!

8 aydır çocuk doktoruna gidip geliyorum, kadıncağız bir kere benim oğlanın üstüne başına kalın yada ince diye laf etmedi. Ama ne zaman dışarı çıksam, şapka takmadığım için bebeğin kafasının üşüyeceğini, hırka giydirmediğim için hasta olacağını, bu havada niye dışarı çıkardığımı söylemeyen kalmadı.
Genel algı şu: 1 yaşına kadar çocuk evde dursun, dışarı çıkarma. Ayağında çorap ve patik yaz kış olsun, üstünü giydirebildiğin kadar kat kat giydir.
Yok yaaa. Sen püfür püfür t-shirt'le dolaş, garibim bebek body, tulum, hırka; dolabında ne varsa üstünde taşısın. Sonra bu çocuk neden huysuz?
10 çocuk büyütmüş gibi ahkam kesmek de istemiyorum, çok bilmiş; her biri çocuk doktoru kıvamında; 'öyledir, böyledir' diye yazan bazı blogger arkadaşları da fazla havaya girmiş buluyorum çünkü.
Neyse asıl demek istediğim, benim ekolüm Çingenelerdir arkadaş. Canına yandıklarım. Çocuğu salarlar sokağa, ayak çıplak, kışın soğuğunda üstte bir süeter; yine de mutludur o çocuk, hastalanmadığını düşünüyorum, bilmiyorum tabii, birebir de yaşamadım ama sağlıklı duruyorlar.
Benim ufaklık 7,5 aylık, hasta olmadı hiç şükür. Hemen her gün dışarı çıktık. Üstü de ben ne gydiysem öyleydi, belki bir ince yelek fazlası uykudan kalktıysa gibi zamanlarda. Yine de tanıdığım tanımadığım bir sürü insan yolda yorum yaptı, 'üşür o öyle' diye. Üşümüyor işte, üşümüyoooorrr, çok da mutlu küçük canaffor! :)




11 Nisan 2012 Çarşamba

Once upon a time / Dizi


Bugünlerde çok sayıda dizi izliyorum. Game of Thrones, Shameless, Shelock Holmes, Kuzey Güney(!) :), Leyla ile Mecnun veee Once upon a time.
Bildiğiniz ünlü masalları düşünün. Pamuk Prenses, Hansel ve Grater, Kırmızı başlıklı kız vs. Bu dizide hepsi var.
Meğersem bir lanet sebebiyle günümüze gelmişler ve hepsi aynı kasabada yaşıyormuş...
Kostümler, hikaye kurgusu, akış falan oldukça keyifli, tavsiye ederim.



6 Nisan 2012 Cuma

Bebegim 7. Ayda neler yapar oldu?

8.300 gr - 70 cm
Desteksiz rahatlikla oturabiliyor artik
Simdiye kadar sadece 4 kere dondu :)
Alt disleri bugun yarin cikmak uzereymis
Tarhana corbasi da icecek bu ay itibariyle
Hareketlendi iyice, kendini arkaya dogru atmayi cok seviyor
Fis fis kayikci en sevdigi oyun, ce ee'nin pabucu dama atildi
Gece hala beslenmek icin ve emzik istedigi icin 3-4 kere uyanmamiz gerekiyor
Aksam 8 sabah 7 arasi uyuyor, deliksiz degil malesef
Sokaga cikmayi, onunla konusanlara gulmeyi cok seviyor. Ben de hasta gozukmeyen kisilerin kucagina almasina izin veriyorum, sevgiyle buyusun istiyorum cunku

1 Nisan 2012 Pazar

The Woman In Black / Siyahlı Kadın

Korku fimi izlemeye bayılıyorum. Ancak yalnız başıma olmamam gerek, mümkünse yanımda 3-4 kişi olsun en az. Cuma akşamı arkadaşlarla aldık elimize çekirdekleri, kurulduk TV'nin karşısına.

Genel olarak filmin havasını beğendim. En çok klişenin tekrarlandığı tür korku-gerilim filmidir herhalde. Siyahlı Kadın'da da bol bol sizi bir sahnenin içine çekiyor yönetmen, tam dalmış olduğunuz anda 'böö' diye ödünüzü kopartan bir olay meydana geliyor. Hın hın hın hın hınn diye gerilim eksik olmuyor anlayacağınız.

Olayların İngiltere'de geçiyor olması ve takvimlerin 1800'leri göstermesi; yapımı çağdaşlarından şık biçimde ayırsa da, ortaya bir şaheser çıkmamış ne yazıkki. Daniel Radcliffe ise zihinlerdeki Harry Potter imajını silmek için daha fazla filmde rol almak zorunda yada aradan yıllar geçmesini bekleyeceğiz bir süre daha.

Filmin bitiminde, dönen dolabın ortaya çıkmasını bekliyorum arkadaş, Siyahlı kadında bu ümit suya düşüyor. Devam filmi çekmek için bahaneleri oluyor sanırım, ama aklımızdaki sorular cevaplanaydı iyiydi diye söylenmedik değil...