29 Temmuz 2012 Pazar

Anneyken kitap okumak

Cok cok severim kendimi bildim bileli okumayi. Efe'den sonra ayda bir kitap bitirsem sevinir oldum. Bir de felaket teyzeler var, 'hele bir buyusun de gor'culer, her sey daha zor olacakmis. Yok yaa, korkutmayin beni. Yasadigim sey: bebek buyudukce bakiminin bir nebze kolaylastigi.
Cunku artik tutunarak da olsa ayakta duruyor, etrafi daha cok inceliyor boylece; oyuncaklariyla daha uzun ounuyor... Gece uykusuna da erken yatti miydi kaliyor bana kitap okuyacak mis gibi saatler, catlasin felaket teyzeler! :)
Haftasonu www.evekitap.com'dan verdigim siparislerim geldi. Benim oglan da pek mutlu oldu, annesi icin sevindi sanirsam.


Internetten kitap siparisi icin www.evekitap.com u tavsiye ederim, fiyatlar uygun, teslimat da vaktinde, haberiniz olsun.

27 Temmuz 2012 Cuma

Moonrise Kingdom / Wes Anderson - FİLM




Ah Sam ve Suzy, filmin başındaki sevimsiz duruşunuz; son anda size karşı içimde hissettiğim sıcaklıkla noktalandı. Ne tatlı vintage aşıklarsınız siz! 
Zaten hep böyle düşünmüşümdür, aşk çocukluğa ve ilk gençlik yıllarına yakışan bir şey bence. Bir heyecanla her şeyi yapabilecek kadar saf ve yüreklisin çünkü. Büyüdükçe olur mu olmaz mı diye düşündüğün bir sürü parametre giriyor işin içine, Alper Kamu'nun da dediği gibi '5 yaş insanın en olgun çağıdır, sonra çürüme başlar'.


Öhöm neyse ne diyorduk, aşk evet. Bacak kadar veletlerin birarada olabilmek için kaçışını anlatıyor hikaye, zevkle başından sonuna izletiyor. Bir Tarantino havası da var, ben çok sevdim; özellikle müzikler, tekrar tekrar dinleyesim var.


 


Roman Coppula ile aynı zamanda filmin yönetmeni Wes Anderson beraber kaleme almışlar Moonrise Kingdom'un senaryosunu, Bill MurrayBruce Wills ve Edward Norton'u da oynatmışlar. Kostüm, mekan, konu; Hollywood için nevişahsınamünasır bir yapım olmuş.

Tavsiye
Natali Portmanlı, 'Where do you go to my lovely'li bir Wes Anderson film olan Hotel Chevalier için buraya buyrun.

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Yeni merakım: Postcrossing

Sanat Notları hayatımda yeni pencereler açan, biricik arkadaşım. Onun sayesinde bu 'postcrossing' işine bulaşmam. Önce size konumuzu özetleyeyim, bilen biliyordur da; bilmeyenler için.
Şimdi siz tanıdık-tanımadık birinin adresine kart atıyorsunuz, sonra o da size bir kaft atıyor, bu iş böööle devam edip gidiyor.


Gördüğünüz gibi tek cümlede özetlenebilecek kadar kolay ancaaaakk nerede yaşıyoruz Türkiye'de. Öyle ince zevklerin, hobilerin falan olmayacak. Resim çiziyorsan işin kolay, Allahtan boyalar, fırçalar satan bir dolu yer var.


Kadıköy'deki büyük Postane'ye gittim, 15 yaşında bir genç kız hevesiyle 'kart göndericem de pullara bakabilir miyim?' dedim, kucağımda da 11 aylık bebe var ama öyle hayal edin.
Sanki orası Postane değil de, manav ile diyaloğa girmişim gibi memur hanım 'pul?' diye tekrarladı. Ne yapacakmışım pulu? Dedim işte kartpostal göndericem, 'şöyle 2 çeşit yurtiçi için, bir tane de yurtdışı pulu var' dedi. Yurtiçi olanlardan biri 'Sayıştay' pulu, üzerinde sadece Sayıştay yazısı var, diğeri de 'Shoppingfest' pulu, onda da görsellik '0'.
Neyse puldan kestim ümidimi, postane çevresinde ne kadar sahaf ve büyük kitabevi varsa koyuldum kartpostal aramaya.
Karşıma çıkan kartpostalların %90'ı İstanbul fotoğraflarından, geri kalan %10'u da bebek fotoğrafları ve ünlü ressamların tablolarından oluşuyordu. İçime sinen hiçbir şey bulamadım.
Öğrendim ki Eminönü'nde bir-iki mağazada daha çeşitli kartpostallar bulabilirmişim.
Ne arıyordun ki diyenleri Pinterest board'ıma alayım.




Bloggerlar arasında bir kartpostal etkinliğine katıldım Leylakdalı düzenliyor. Bakalım bana nasıl kartlar gelecek oradan? 


Ayrıca www.postcrossing.com kolaylıkla üye olup, dünyanın çeşitli ülkelerine posta kartı gönderip, alabileceğiniz süpper bir site. Bir seferde en fazla 5 kişiye kart gönderebiliyorsunuz. Bana Finlandiya çıktı - ki bu sitede Finlandiyalılar çoğunlukta imiş- , kart göndereceğim kişi kedileri seviyormuş. Acaba diyorum kartonu makası elime alıp Haruki Murakami'li bir şeyler mi yapsam kendim.


Kime hangi kartpostalları göndermişim önümüzdeki günlerde yayınlayacağım, kalın salıcakla ;)

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Şans Müziği / Paul Auster - KİTAP

Geçtiğimiz günlerde eşimin doğumgünü sebebiyle işyerindeki yönetcilerinden biri ona Amerikalı yazar Paul Auster'in 'Şans Müziği' kitabını hediye etmişti. Engin de halihazırda Grange'ın 'Sisle Gelen Yolcu' kitabını okuduğu için, bu güzel hediyeye hemmen sahip çıktım :)


Paul Auster'i 2. okuyuşum. Bu kitabını çok ama çok sevdim. Kolay okunuyor, dili sade; 2 günde bitti. Ancak hafife alınacak bir kurgusu yok bence. Hatta fazlaca anlam çıkardım, sorgularken; karekterleri anlamaya çalışırken buldum kendimi okurken sıkça.


Karekter burada ne düşündü, etraf nasıl diye düşündüğüm hemen her an yazar sorularımı cevapladı.
Ta ki kitabın sonuna kadar. İpucu vermemek için ne demek istediğimi açıklamayacağım, merakta bıraktığım olursa kusura bakmasın, okumak için bahanesi olsun hatta :)


Ben deniz kenarında ve İzmir-İstanbul yolunda okudum, harika bir yol yada deniz kenarı kitabı olur.
İçinde poker de var, poker sevene daha da tatlı gelecektir.


Yetmez daha 'Tatilde okumak için kitap önerisi' isteyen varsa:


Gizli Ajans - Alper Canıgüz  


1984 - George Orwell 


İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit 


Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şöförü - Etgar Keret


Erken Kaybedenler - Emrah Serbes


Açlık Oyunları *serisi* - Suzanne Collins

22 Temmuz 2012 Pazar

Halk plajinda neler yapilir?


Buyuk bir enerjiyle denize girilir
Deniz yatagina binen kisi devrilmeye calisilinir
Birbirin kafasinin uzerine bastirmak suretiyle bogmaca oynanir
Az bilen, en az bilene yuzme ogretir
Buyuk bir merakla babanin gozundeki gozluk ve snorkel alinir, balik aranir
Plajdan kosarak denize atlanir ve kuma cakilinir
Kafa disarida vucut kuma gomulunur
Evden getirilen yemekler yenir
Kollarin ici acilarak, kafa bolgesi tisortle gunesten korunarak guneslenilir
Gunes yagi kullanilmasi hos karsilanmaz
Denizden seslenilerek, kiyidaki aileye boy verilir
Ve tabiiki deve guresi yapilir!

Hala Sonsuz enerjiyle bu ve benzeri aktivitelerle Turk ailesi Pazar gunu denize girme eglencesini tamamlar :)

20 Temmuz 2012 Cuma

Bir anneye ne lazım?


  • Genç ve araba kullanabilen kayınvalide
  • Çocukları çookk seven ve özverili bir anne
  • Çalışmayan ve yeğenine bayılan bir kızkardeş
  • Uslu bir çocuk ve ondan daha uslu bir çocuk daha :)
  • Bebekli bissürü arkadaş
  • Akşam eve vaktinde gelen ve çocuğunu çok özleyen baba
  • Asansörlü ev
  • Araba ve onu kullanabilecek şöförlük
  • Bebek arabası ile de binilebilecek otobüsler
  • Kaldırımları bebek arabalarının rahatlıkla ilerleyebileceği sokaklar
  • Anne-bebek aktiviteleri düzenleyen belediyeler
  • Bebeğine yedirebileceği hormonsuz, sağlıklı meyve ve sebzeler
  • Ücretsiz ve ulaşılabilir çocuk doktoru hizmeti
  • Fazla mesaisi olmayan, insani koşullarda çalıştıran, kadına bir yük gözüyle bakmayan işyerleri
  • En önemlisi sanırım sağlık tabi, başta bebek/çocuk olmak üzere sevilen herkese

İşte o zaman annelik de, çocuk bakmak da tadından yenmez. İsteyen anne çalışır, istemeyen evinde oturur ne isterse onu yapar. 
Tabi çocuğun ana sorumluluğu hep annede olur ama bilir ki yorulduğunda oh diyebileceği zamanı olacaktır. İsterse arada arkadaşlarıyla buluşabilir, isterse eşiyle sinemaya gidebilir.
Çoğu parayla satın alınamayacak şeyler, hepsine birden sahip olan ise en şanslı anne benim gözümde.

19 Temmuz 2012 Perşembe

Çeşme 10 numara 5 yıldız

Dün sabahtan 3 kız arkadas Aya Yorgi'de bebelerimizle çimdik. Aslında biz İstanbul'da komşuyuz ve eşler üniversiteden beri yakın arkadaş, bu kış bu üç bebe ile yuva gibiydi yani evlerimiz.
Babylon/Aya Yorgi


Aksamustu dedemin bahcesinde dolastik biraz, Babilmiş; Asma Bahçeleriymiş peeehhhh!! Dünyanin en guzel bahcesi Çeşme'de bence :)


Büyük dede ve torun
Bugün de Boyalik'ta kayinvelidem, oglum ve ben denize girdik.



Sıcağı pek hissetmedik çünkü rüzgarlıydı, ancak şu an tüm sıcak benim omuzlarımda yaşıyor, yanıyorum!

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Manzara kahvesi Ízmir

Izmir'den Cesme'ye eski yoldan gidiyoruz. Manzara kahvesinde cay icerek... Hava bugun esintili, az once radara takilip dunyanin cezasini yedigimi saynazsam gayet guzel her sey, ühhüüü :)

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Sultanı öldürmek - Ahmet Ümit / KİTAP

En sevdiğim Türk yazarlardan Ahmet Ümit. Ne şanslıyım ki onunla yapmış olduğum bir röportajım bile var, Ajanda Dergi için. Okumak için buraya tık.


Bir yazar olarak içtenliğini, kurgusunun akışını, roman karekterlerini, diyalogları, yarattığı gizemi... Ahmet Ümit okumak için bir sürü sebebimi seviyorum.




Son çıkan kitabı da 'Sultanı Öldürmek'. Osmanlı İmparatorluğu zamanı tarih, konu Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul'un fethi. Hem tarihi bir komplo okuyoruz, hem de günümüzde işlenmiş bir cinayet.
Çok güzel başladı kitap, konu da güzel ancak ilk defa Ahmet Ümit kitabını sayfaları hızla çevire çevire okumadım. Şüphelenilen kişiler dağınık geldi, fetih hikayesi fazla uzun tutulmuş sanki, kahramanımızın da kafası çooookkk karışık.
Olsun olsun, tabiki okunur yine de :)
Ben merakla yazarın yeni kitabını bekliyorum, alışveriş listesi bile yazsa zevkle okurum zaten :)

15 Temmuz 2012 Pazar

Benim haftasonum

Siz neler yapiyorsunuz? Tatile cikacaklar, su an deniz kenarinda olanlar, is basina donenler, is arayanlar... Hepimizin ortak noktasi bunaltan sicaklar, 30 derece ustu olmayaydi iyiydi.
Bize bu Pazar ev sicak geldi, sokaklarda caddelerde dolasmak urkuttu. Istanbul'un hemmen yakin kosesi Omerli'de bir ormanlik alana attik kendimizi, ne de iyi yapmisiz!
Gurultu, klima, kalorili yemekler, yakan gunes yok burada.
Benim haftasonum dogal ve mis gibi!

Bu sefer de çocuklar ebeveynleriyle ilgilensin

Fotoğraflar Alman sanatçı Paul Ripke'ye ait.





13 Temmuz 2012 Cuma

Benim için bu aralar 'En güzel diziler'

Bizim evde gündüz TV hiç açık değildir. Akşamları da eğer izleyecek bir program varsa özellikle açarız, fon olmaz yani televizyon bize. Efe'den sonra böyle olduk aslında, neyse...
Bu aralar çok severek izlediğim iki diziden bahsedeceğim, yerli ve yabancı.


İlk önce 'İşler Güçler'. Şimdiye kadar 3 bölüm yayınlandı, Perşembe akşamları Star'da. Aşağıdaki 3 yakışıklı beyefendi dizinin yüzleri. İkisini 'Çalgı Çengi'den tanıyıp, seviyoruz zaten. 'Leyla ile Mecnun' severler de Sadi Celil Cengiz'i.

Karakterler dizide gerçek isimlerini kullanıyorlar ve gerçek CV'lerini. Az ünlü TV kahramanları olarak, beyaz ekrana iş yapmaya çalışıyorlar ve bu esnada karşılaştıkları zorluklar ve bundan doğan şakalar-komiklikler. 
Favorim sol baştaki Murat Cemcir. Sanki üst komşumuz televizyonda ve onu izliyoruz gibi hissettiriyor. İçten, samimi, başarılı.

Ancak Ahmet Kural ve Sadi Celil Cengiz de aynı derece başarılı.
Her hafta farklı ünlü TV simalarını diziye konuk ediyorlar, o da çok iyi fikir olmuş.
Ayrıca kısa filmleri de var bu arkadaşların, Youtube'dan aratırsanız enteresan projeleri ile karşılaşacaksınız.
Yani benim Perşembelerim sayelerinde daha renkli.

İkinci dizinin teması ise farklı: 'Korku'
Bir kaç yıl önce 'Harper's Island'ı izlemiştik, korkudan çok gerilim hisstetirmişti bana; tavsiye ederim o da çok güzel bir dizi. Ama şimdiki yani 'American Horror Story' hakkaten tırım tırım tırstırıyor beni :)

Korku dedim mi klişelere geleceksin. American Horror Story'de de bildiğimiz numaralar var çoğunlukla, ben bu filmin yarattığı atmosferi seviyorum, rahatsız edici, hatta fazla gıcık bir yanı var. Buna rağmen yada belki zaten bu sebepten.
İlk bölümü izleyin, ne demek istediğimi anlayacaksınız.






9 Temmuz 2012 Pazartesi

The Number 23 / FİLM

Öncelikle herkes kabul etsin başlığı 'Nambır yirmi üç' diye okudunuz değil mi? :)

2007 yapımı bu filmin türü gerilim, dolayısıyla Jim Carrey'in ne işi var derken, kendisi bu karanlık karakterin de hakkını vermiş.
Senaryo da özgün, bir kitap okuyor kahramanımız ve olaylar örgüsü akıcı biçimde başlayıp, devam ediyor. Bu sırada filme adını veren 23'ün hikayesi bizi biraz baymıyor değil. Fazla uğraşılmış her detay ''23''e bağlansın diye.
Derken filmin sonu geliyor, bir şaşırtma, bir aman da seyirciyi nasıl ters köşeye yatırdık derken; 'fena film değildi' cümlelerini söyletti bize. Eşim bana göre daha çok beğendi.
Bir film gecesi de böyle bitti gitti, sırada izlenmeyi bekleyen daha çook filmimiz var...

6 Temmuz 2012 Cuma

Hep sevdiklerim

30 yaşında seyrederken, çocukluğumdan beri beni mutlu etmeye devam eden şeylerin şunlar olduğunu farkettim:
  • Petit Beurre bisküviyi çaya batırmak
  • Simpsonları izlemek
  • Bisiklete binmek
  • Michael Jackson dinlemek, eni veci vokke olarak duya duya
  • İrmik tatlısı ve mozaik pastayı zaman zaman canımın istemesi -başka tatlı mı vardı o zamanlar?-
  • Makarna yemek

  • Bubery weekend ve Sun flowers kokuları
  • Denizde vakit geçirmek
  • Çıplak Silah filmini izledikçe gülmek
  • Tenten okumak, izlemek

  • Yazları vakit geçirdiğimiz yerlere gitmek
  • Ağabeyimin varlığı
Bir de yazının sonuna bu şarkıyı ekleyesim geldi, çünkü bugün kurumsal hayatımı tam zamanlı anne olmak için sonlandırdım. Şu an için doğru karar, ileriki yıllar neyi gerektirirse onu yapacağım.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

10 aylık bebeğim neler yapar oldu?


  • 9.2 kg
  • 6 tane dişi var
  • Sıcaklardan dolayı İzmir'de çok çok iştahsızdı, İstanbul'da ev serin; biraz daha düzeldi yemesi
  • En sevdiği yemekler: Bezelye, müjver, yoğurt
  • Pütürlü yiyebiliyor ama püre daha işine geldiği için püre olan yemeği daha çok yiyor
  • Emeklemiyor, ellerinden tutunca baya güzel yürüyor, tek elinden tutunca cesaret edemiyor ama hareket etmeye
  • Bu aralar mamama-nananana sesleri çıkarıyor
  • Akşam 19:30-20:30 arası uyuyor, biberonla devam sütü içmek için 1 yada 2 kere kalkıyor. Sabah 5:30 - 6:30 arası uyanıyor
  • Gün içi uykusu tek artık, daha doğrusu sabah 8-8:30 arası bir şekerleme yapıyor sonra 13:00-15:00 arası uzun uykusunu uyuyor
  • Uyku her zamanki gibi kendi kendine ve emzikle
  • Geçen aya göre su içmesi arttı, toplamda 1 su bardağı su içiyor her gün
  • Susadıysa ve elimizde bardak görürse, ııhhhhh falan gibi ünlemlerle su içmek istediğini anlatıyor
  • D vitamini ve demir takviyesine devam
  • En sevdiği şey ellerinden tutup yürütülmek, benim gibi uzun boylu kadına yapılır mı bu? 2 büklüm oluyorum, yürütmeyi kesince de ortalığı inletiyor
  • Saçlarımı çekmeye bayılıyor, sadece benim değil aslında herkesin saçlarına bayılıyor. Bir de ısırıyor, öyle acıyor ki bir gün yiyecek birinden cimciği aklı başına gelecek :)
Bu video da öğlen uykusuna yatmadan önceki anlar, son kareden hemen sonra yatırdım kuzucuğu :)

3 Temmuz 2012 Salı

Bisiklet sevdası

Bir önceki evimiz sahildeydi, yürüyerek 2 dk'da deniz kenarına inebiliyordum. Şimdiki evimiz ise dağbaşı tabir edebileceğimiz, şehrin denize uzak noktasında. Seviyorum evimi ama araba olmadan hiçbir yere gitmem mümkün değil. Keşke otobüse binebilsem, bebek arabasıyla o da imkansız; engelli otobüsü geçmiyor çünkü buradan...
Şu yazımda da bahsetmişim, eski evimizde otururken bisiklete binerdim. Sahil yolu bunun için uygun çünkü. Spor, gezi, eğlence... Hatırladım da ne kadar zevkli geçerdi o dakikalar.
Yine mi binsek bisikletleri bodrumdan çıkarıp dedik haftasonu ama bebekle olmayacağına karar verdik. Bebek-çocuk koltukları var bisiklet arkasına monte edilen, yine de cesaret edemedim. Kendini hiç koruyamayacak kadar küçük daha Efetoş (10 aylık), önümüzdeki sene belki. Keşke bisiklet yolları yapılsa buralara da o zaman kadar!