8 Kasım 2013 Cuma

2 Tiyatro Oyunu: 'Testosteron' ve 'Üç Kardeş ve Muhteşem Kurt'

TESTOSTERON / OYUN ATÖLYESİ

Eveett, toplum için sanat kategorisinden bir oyun Testosteron. Oyun Atölyesi'nde bolca erkek sahneliyor. Kadro eskiden farklıymış Mert Fıratlı, Emre Karayelli falan. Şu an Gürkan Uygun, Emre Altuğ gibi başka ünlü isimler var. Ben baya güldüm izlerken. Şakalar, komiklikler isterseniz ++18 olan bu oyunu tavsiye ederim.
Farklı mesleklerden gelen 7 erkeğin sarhoş olduktan sonra birleştikleri noktalar...Kavga, Kadın, futbol, yanlış anlamalar, saçmalıklar, şarkılar, pişmanlıklar, küfür kıyamet, arzu patlamaları... TESTOSTERONPolonyalı yazar Andrzej Saramonowicz'in Dünya tiyatrosuna armağanı...

ÜÇ KARDEŞ VE MUHTEŞEM KURT / İBB ŞEHİR TİYATROLARI
2. oyun Efe içindi. Kendisi 27 aylık olup, hayatının ilk profesyonel tiyatro oyunu izledi.,Allahım mest oldum mest bıcırık kucağımda otururken. Pür dikkat, gözünü 2 sn ayırmadı sahneden. Bir de bizimki TV izlemiyor, daha da ilgi çekici bulmuş olabilir çoccuum aç olduğu için gösteri dünyasına.

Üç Kardeş ve Muhteşem Kurt, çocuk seyirci için oldukça eğlenceli bir el kuklası oyunu. Oyun, üç afacan kardeşin, yaramazlıklarını ve herkesin korktuğu Muhteşem Kurt ile tanışıp arkadaş olmalarını, mümkün olduğunca yalın biçimde, çocukların gözünden anlatıyor.
Nasıl konsantre izliyiyor :)  / Oynatmadan önce SESİ KISIN

6 Kasım 2013 Çarşamba

Kız ve erkek öğrencinin aynı evde kalması sizce uygun mudur?

Bence bu sorunun bir cevabı var: 'Bize ne?'


Kaldı ki bizim buralarda isler böyle olmuyor iste.
Recep Tayyip Erdoğan'ın sözleri, bize yıllarca mahallemizde baskı uygulayan teyzelerin, amcaların dile gelmis hali. Hani biz zaten toplum olarak açık fikirliyiz de, bir siyasetçi geri kafalı diye okumuyorum ben bu beyanatı.

Ancaak basbakan seviyesinde bu tarz bir tespit ve hatta yaptırım tehtidı, vatandas olarak beni müthis korkutuyor. Coğrafyaya yada zamana göre bir kız ve erkek öğrencinin aynı evde kalması hos da karsılanabilir, tepki de cekebilir, Istanbul gibi devasa bir sehrin büyük apartmanlarında yasiyorsanız farkedilmeyebilir bile. Konu hakkında basbakanın fikir beyan etmesi, cadı avı baslatmasıdır. 

18 yasındaki bir insana seçme hakkı verip, kiminle aynı evi paylasacağının ise muhakemesini yapamadığını düsünmek bana samimi gelmiyor.
Muhafazakar iseniz, gücünüzün yettiğince çocuklarınızın hayatını düzenleyebilirsiniz. 
Kaldı ki bazı Avrupa ülkelerine nazaran ben de muhafazakar bir anneyim, ancak oglumun kimle gezeceğini, yasayacağını size soracak degilim. Hatta o da bana sormasın isterim. Yasakçı zihniyete karsıyım, daha nelere yasak gelecek diye beklemekten umutsuzum.
Ben kaliteli eğitim, hastane, yol, sanata, spora yatırım istiyorum. Sayın devlet büyüklerinin de elini yasam haklarımızdan cekmesini rica ediyorum!


Zaman gazetesinin haberine göre, Başbakan Erdoğan, dün partisinin Kızılcahamam kampının son gününde, partililere yaptığı konuşmada, pek çok konunun yanı sıra üniversite öğrencilerin ‘yurt’ sorunlarına da değinirken ilginç bir ‘denetim’ hazırlığından söz etti. 

‘Eğitimle ilgili birçok problem’ bulunduğunu söyleyen Erdoğan, özellikle yurtlarla ilgili aksaklıkların altını çizdi. Vakıfların daha çok yurt yapmasını teşvik edeceklerini söyleyen Erdoğan, yurt eksikliğinin yol açtığı sıkıntıları sayarken çarpıcı bir örnek verdi ve şöyle dedi: 

“Denizli ilinde şahit olduk. Yurtların yetersizliği beraberinde çeşitli sıkıntılar doğuruyor. Üniversite öğrencisi genç kız, erkek öğrenci ile aynı evde kalıyor. Bunun denetimi yok. Muhafazakar demokrat yapımıza bu ters. Vali Bey’e bunun talimatını verdik. Bunun bir şekilde denetimi yapılacak.”

kaynak: http://www.radikal.com.tr/politika/kiz_ve_erkek_ogrenci_ayni_evde_olmaz-1158890

5 Kasım 2013 Salı

2 kitap: 'Cehennem' ve 'Serenad'

Son aylarda kitap okuma hızım geri geliyor, hissediyorum :)

İlki dostum Dan Brown'un 'CEHENNEM'i. Diğer kitaplarının yanında sönük kalsa da, bir Dan Brown kitabı her zaman sansı hak eder bence :)


İkinci kitap ise Zülfü Livaneli'ye ait. 'SERENAD'ı çok sevdim. Sanırım azınlıkları konu edinmesi ve özellkle bell br olayı anlatması benim için daha ilgi çekici oldu. Bir solukta okunacak kadar akıcı ve sürükleyici.

Ahmet Ümit'in yeni kitabı 'Beyoğlu'nun en güzel abisi'ni okumak istiyorum ama bu aysonu vizelerim var, ders çalısmam gerek..

24 Ekim 2013 Perşembe

Sakız Adası'nda tatil

Geçen sene Sakız Adası'na günübirlik uğramıstık, ıssız bir Pazar günüydu ve gördüğüm diğer Yunan Adaları'nın yanında bana pek de ilgi çekici gelmemisti. Bloga bunu yazdığımdaVladimir 'olur mu öyle sey, o ada harikadır' yazmıstı yorum olarak.
Bz zaten bayram için Çesme'de olacağımızdan (esimgiller Çesmeli de), Sakız'da da 4 gün bebesiz tatil yaptık. Sağolsun Vladimir maille bana nerede kalınır, ne yenir vs. pek çok sey anlattı ve hoopp 45 dk'da feribotla ver elini Yunanistan!

Vize almak gerekli… Feribot bileti ise kisi bası gidis-dönüs 50 Lira bile degil…
Bz adanın Kampos bölgesinde kaldık, mandalina ağaçları icinde cok güzel bir yer ve sehir merkezine de yakın. Bisikletle çok rahat limana gidip gelinir, sanırım 7 km idi.
Bakın burası kaldığımız otel ve manzarası:



Sabahları o çevrede yürüyüs yapmak ve bisiklete binmek, mis gibi havasını koklamak ömrüm boyunca hatırlayıp mutlu olacağım anılarımdan…


Kalamar, karides hem çok lezzetli hem de kocaman porsiyonlar 5 EUR gibi TR'ye göre ufak rakamlardı. Sakız rakısı, likörü, turunç reçeli, yarı tatlı ev sarapları favorimdi.




Mimarisi ve ortaçağdan kalma köyleri ise adanın en etkilendiğim kısmı oldu. Bozmamılar, yıkıp yerine yenisini yapmamıslar!






|ste böyle, bir Yunanistan seyahatinın daha sonuna geldik, ama ben komsuyu rahat bırakmaya niyetli değilim, çıkıp çıkıp gitmeyi planlıyorum.

22 Ekim 2013 Salı

2 yaş sendromu, bi git!


Bu günleri yaşayacağımı düşünmezdim açıkçası. Benim laftan sözden anlayan, sepet gibi ordan oraya rahatça taşıdığım insan ufalağım artık bir ergene dönüştü.
Sorduğum sorulara tam tersi cevap veriyor: 
Ben -Efe süt içer misin annecim
Efe -İçmem!
Ben -Tamam oğlum
Efe -İçiceeemmm, süt içicem!

Sabah akşam evden bir ağlama sesi yükseliyor. Neden ağladığı muamma?
Kendini yere atıyor ve orda 'uuuuuu, üüüü' diye yalandan gözyaşları döküyor.
İlgilenmiyoruz, susmuyor.
İlgileniyoruz, daha çok bağırarak ağlıyor.
Kucağımıza almaya kalkıyoruz, tepiniyor.
Çaresizi kalınan anlardan biri.
Mesela bu sabah 05:20'de yatağında ağlayarak uyandırdı. Babası gitti, 'anne gelsin' diye ağlamaya devam etti. Ben gittim ağlama kesilmedi, kucağıma alayım dedim ı ıh, odadan çıktım hala ağlıyor. Böyle 15 dk Engin'le çabaladık. 
Sakin kalmaya çalışıyoruz, doğru olan bu...
O, henüz 1 Metre boyunda bile olmayan bir ergen. Dünyanın çevresinde döndüğünü düşünüyor, kendini ispat etmek istiyor ...
26. ay maceramız bu şekilde, umarım bir kaç aya atlatırız. Çünkü bizimki de can :)


10 Ekim 2013 Perşembe

Birsen Tezer - Çal Kapımı



Geçtiğimiz gün Akbank Caz Festivali kapsamında Caddebostan Kültür Merkezi’nde ‘BİRSEN TEZER’ konserine gittik Sinem’le.
Dinlemeye doyamıyorum, kulağımda sürekli onun şarkıları...
Sözlerin güzelliğine bakın: ('şeffaf çizdim ben zaten kendimi...')

bayat bir somun ekmeğin
kokusuyla boyuyorum sarıyı
bak bu köşede gözlerin
eksiltiyorum ruhumu her fırçada

çal, çalsana kapımı
ister uykulu, ister uykusuz

bak burada beyaz ellerin
biraz eksik sarıyorsa belimi
görmemiş der geçerim
şeffaf çizdim ben zaten kendimi

çal, çalsana kapımı
ister hüzünlü, ister hüzünsüz

sonra bir ev boyadım sana
kapısı mavi, zili deniz
içinde yaşasak ikimiz
geç bunları demeden şimdi

çal, çalsana kapımı
ister huzurlu, ister huzursuz


8 Ekim 2013 Salı

Durumlar değişiyor, kişiler aynı...

8 yıl durmadan çalış, sonra 2 yıl evde çocuk bak. İşte hayatımın bir bölümünün özeti :)
Tamamen kendi tercihimle Efe doğduktan sonra işe dönmedim, daha doğrusu 10 aylık yasal iznimin ardından işe başlamam gerekirken, son hafta yapamayacığımı anlayıp işe istifa etmek için gittim.
Bizim şartlarımız etrafımdaki arkadaşlarımdan farklıydı. Hemen hepsinin ya annesi ya kayınvalidesi destek olabilecek durumda ancak biz yurt dışında yaşayan bir aileden farksızız, benim annem melek oldu uzun yıllardır bizimle değil, Engin’inki ise şehir dışında yaşıyor.
Minicik bebeğimi bir başkasına emanet edemedim, çalışmamın gerekliliğini sorguladığımda evde kendi çocuğumla vakit geçirmenin çekirdek aileme yapabileceğim en anaç jest olacağına karar verdim :)
2 yıl sadece Efe ve ben. Dünya ikimizden ibaretti. Anne sütünü yeterince almış mıydı? Hasta olunca antibiyotik içmeseydi iyiydi, mağazaların çocuk reyonları ilgi çekiydi, Televizyon izlemesindi, onun için aktiviteler hazırlamalıydım, renkleri de öğrensindi, günü mutlu tamamlasındı, şımarık da olmasındı, kendimle ilgili bir şey yapacak olsam bile ikimizin müsaitliğini düşünmeliydim, onu kime bırakıp kuaföre gidebiliridim? Dikkatini sürekli çocuğa veriyorsun, üşümesin, düşmesin, acıkmasın, prize dokunmasın, kırmasın, temiz kalsın.. Uzar da gider. Ki görebileceğiniz en vurdumduymaz, telaşsız anne profili olmaya adayım. Çocuğunun peşinde bir tip hayal etmeyin bunları yazdım diye.
Onun sayesinde evde olmanın keyfini gezerek çıkardım ben de, müzelere gittim, sergiler gördüm, akrabalarıma, arkadaşlarıma gittim, evimize misafirler geldi, her hafta bir pazara çıktık :) İş stresini yaşamadığım ancak daha farklı kaygılar beslediğim 2 yıl… Gönlüm bir çocuğum daha olmasından yanaydı (hala da öyle) ancak bir kez daha olmayan şeyler için şükrediyorum. Çalışmaya başlayınca anladım ki birkaç yıl daha evde olmak bana hiç iyi gelmeyecekmiş. Yavaş yavaş eskiden çookk severek yaptığım aktiviteler yerini rutine bırakmaya başlamıştı. Tamam haftaiçi her yer boş, gezmek, trafikte olmak kolay ama çalışırken de programlıyabiliyorsun boş vakitlerini, dünyanın sonu değil. Şanslıysan iş yerinde güzel dostluklar kurabiliyorsun, aktivitelere katılıyorsun (bizim şirket bu konuda master) hatta size sevindiğim başka bir şeyi söyliyeyim biraz komik: öğlen yemeklerini sen yapmıyorsun :) :)

Efe 2 yaşını bitirdi, onun bu seneyi evde geçirmesini istemedik, yaşıtlarıyla ve çocuk gelişimi konusunda eğitimli insanlarla bir arada olsun deyip onu da kreşe gönderiyoruz. Bir ay oldu, hep burnu akıyor. Kreşin kötü tarafı bu maalesef, sık hasta olması. Olsun erkenden bağışıklığı güçlenecek diye düşünüp motive oluyorum. Dili iyice çözüldü, şarkılar, türküler evde Efe varsa sessiz 1 dk geçmesi imkansız. ‘Minimini guş konmuştu, pıpırederken canlandı’ favorilerinden :) İlk 2 hafta direnç gösterdi kreşe gitmemek için, çığlık kıyamet bırakıyordum okulda, anladı ki kararlıyız, kaytaramayacak mecbur alıştı. Kah güle oynaya, kah ‘okula gitmiycem’ blöfleriyle çıkıyoruz sabahları evden. Okulda keyfi yerindeymiş, uslu kuzu yaramazlık bile yapmaya başlamış artık. Arkadaşlarının yanında daha kendine güvenli duruyor artık, kreşin kişiliği üzerin etkileri ilk aydan gözle görünür biçimde belli. Kızını erken yaşta kaybeden akrabamız ‘Sabah çıkıp akşam evine geliyor ya bu yeter’ dedi bana bir sohbetimizde. ‘Çok haklısın’ dedim, söyleyecek kelime yok. Zaten serzenişler, ‘kahretsin bu niye böyle’ isyanları bana lüks gelir. Uzvu eksik ancak spor, sanat yapan insanları aklıma getirir utanırım, biz çaresiz bir hastalıkla mücadele ettik ailece; o günleri düşünüp çözümü olan soruna takılıp kalmamaya çalışıyorum. Üzlüyorsun tabi, moralin bozuluyor ‘bağzı şeylere’ demek istediğim o değil, ama ‘çocuğum küçücük vah vah kreşlere gitmek zorunda kaldı’ noktasında değilim onu demek istedim. Çok şükür onu emanet edebileceğim sıcak bir kurum buldum nokta. (Eti senin kemiği benim de demedik tabi müdüre Hanım’a canım :) bizim de bazı kriterlerimiz var :) )
Böyle işte, hayat kısa. 32 yıl ne zaman geçti? Ben ne ara anne oldum, 7 sene önce evlenmişim vs. vs. Daha kaç yıl var önümüzde kimse bilmiyor. Biz düzenimizi böyle kurduk şimdilik, sabah kafile şeklinde çıkıyoruz evden ekmeğimizin peşindeyiz :) Sonra? Sonrası iyilik güzellik…



Tel Cambazının Tel Üstündeki Durumunu Anlatır Şiir

Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama ağaçlar şöyleymiş
Ama sokaklar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yan gelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Ben tam dünyaya göre
Ben tam kendime göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız.


Turgut Uyar

6 Ekim 2013 Pazar

13. İstanbul Bienali: 'ANNE BEN BARBAR MIYIM?'

2 sene önce Bienal'e karsı olan tavrım biraz küskündü. Neden bu kadar anlasılmaz yaptıklarını yıllardır anlayamıyorum çünkü. Tamam davam 'manzara resmi çizsinler biz da bakıp beğendim, beğenmedim diyelim' değil ancak en azından 'sadece siyah ve beyaz çizgilerden olusan esere bakarak azınlık hakları hakkında fikir yürütemeyeceğim' organizatörler tarafından anlasılsın.

13. İstanbul Bienali'ni rehber ile gezdik, bu sefer çok farklıydı benim için her sey :)
20 Ekim'e kadar Beyoğlu'ndaki Salt ve Arter Sanat Galerileri, Rum Okulu ve İstanbul Modern'de ücretsiz olarak gezebilirsiniz. Belli saatlerde rehber hizmeti var, bedeli tam 20 - öğrenci 10 TL.




Şair Lale Müldür’ün aynı adlı kitabından alıntılanan 13. İstanbul Bienali’nin başlığı Anne, ben barbar mıyım? sanat ve edebiyat, özellikle de şiir arasındaki ilişkiyi merkezine alıyor. Aynı zamanda “barbar” terimiyle, “öteki”leri anlamak için öğrenmemiz gereken veya “gelecek dünya”yı anlamlandırabilmek için keşfetmek zorunda olduğumuz yeni ve bilinmedik dillere işaret ediyor. Bienal sanat aracılığıyla “kamusallık” kavramını yeniden düşünme imkânı yaratmayı, yeni düşünce ve hayal gücü kanalları açmayı ve kamusal bir buluşma ve tartışma zemininin yaratılmasına katkıda bulunmayı hedefliyor. 

13. İstanbul Bienali sergi mekânlarından Antrepo no.3, Galata Özel Rum İlköğretim Okulu ve ARTER’de her gün 11.00, 13.30, 15.00 ve 16.30 saatlerinde Koç Holding sponsorluğunda rehberli turlar gerçekleştirilecek. Rehberli tur biletleri mekân girişlerindeki gişelerden ve Biletix satış sistemi üzerinden satın alınabilir. 

25 Eylül 2013 Çarşamba

1 Eylül 2013 Pazar

24 Aylık çocugum neler yapar oldu?


  • Son 2 aydır bıcır bıcır konusuyor. 'Anne nereye didiyos?' 'Bunun icinde ne var?' 'Al o zaman' gibi ve 'çünkü, biraz, galiba' kelimelerini kullandigi cümleleri var, Engin'le bu aralar en sasırdıgımız ve keyif aldıgımız sey onun cümleleri.
  • Artık gece de bez takmıyor, yani gece-gündüz free style! :) Ancaaak Eger yatmadan önce su icmisse ve gece tuvalet icin kaldırmamıssak ortalıgı sular seller götürüyor...
  • Ben ise baslayacagım icin o da krese baslayacak, ancak benden ayrılmak istemiyor. Zor bir süreç onun icin, benim ise en iyi basardigim seylerden biri ayriliklar olsa gerek. Elimde degil, eger mantigim o seyin dogru oldugunu soyluyorsa cok gaddar olabiliyorum. Tek endisem minicik bir cocugun psikoloji bozulmasin, yoksa biraz ayri vakit gecirmek, bu kisi evde kapanmak yerine sosyal bir cevrede gecirmesi hem ona hem bana iyi gelecek...
  • Yemek yemesi hala problem, artik pes ettim sebzede israr etmiyorum. Hic hic hiiccc yemek istemiyor cunku. Kahvaltida yumurta, peynir, tereyagi, bal, pekmez, ekmek yiyor. Sonra tum gun sut, meyve, yogurt, makarna, pilav ve bazen kofte ile geciyor...
  • Hala TV izletmiyoruz, o da izlemek istemiyor zaten. Pepe'yi biliyor, bazen onu acmamizi istiyor bilgisayardan, 10 dk kadar izleyip sikiliyor.
  • Cikolata da yemedi hala hic, seker de. Denk gelirse Kek, kurabiye ve tatli yiyor ama onu kisitlamiyoruz hic. 
  • Legolarla oynamaya basladi, resim cizmek -yani kagidi karalamak- en sevdigi aktivite. Konsantrasyonunu max. 10 dk topluyor bir seyle oynarken.
  • Gecen haftalarda babasiyla makarna yaparken elektrikli ocaga parmaklarini yapistirdi, 2. derece yanik oldu 3 parmaginda. Gecti gitti, Allah beterinden korusun.


11 Ağustos 2013 Pazar

Vizyondakilerden 2 tanesi

Sevgili oğlum, 1 hafta babannenlerle vakit geçirmeyi fırsat bilip, seni dede ve babannene adeta iliştirip iliştirip sinemalara, beach'lere gittiğim doğrudur. Ne yapayım oğlum, benim de deşarj olmaya ihtiyacım var. Bugün 2 saatliğine bayram ziyaretine gidecek dedenlerin arkasına bile kattım seni, '-Efe'yi de alıverin diye', canmım benim 'attaa' diye çıktın kapıdan mutlu mesut, ben de hoopp bilgisayar başına. Neymiş bloga 2 kelam edecem. Neyse haftaya yine 7/24 beraberiz, bugünler de böyle olsun ;)

İzlediğim filmlerin ikisi de bilim kurgu. 

 
'World War Z'
Brad Pitt yaşlanmanın hepimiz için geçerli olduğu sinyallerini bu filmde veriyor, kalmamış eski havası. Ayrıca oyunculuğu konuşturduğu bir performans da yoktu. Sıradan bir felaket senaryosu ve güzel aksiyon sahneleri vardı. Efektler kötüydü bence. Dikkat ---Bu cümle spoiler olabilir-- İsrail için güzel bir imaj çizmeye çalışmışlardı ve tabiiki filmin sonunda Amerikalılara büyük bir minnet duymanız bekleniyordu...


'Elysium'
Born serisinin hastasıyım, Matt Damon'un da. Ayrıca District 9 filmi en sevdiklerim arasındadır. Elysium'u da District 9'nin yönetmeni Neill Blomkamp çekmiş. 2154 yılında dünya berbat halde ve Elysium diye refah içinde yaşanan başka bir yapay gezegen var. Sistem eleştirisi var, artık klasikleşti bu konu Hollywood'da, şaşırtıcı... Bizi bir şeylere mi hazırlıyorlar, kıllanmıyor değilim, hadi bakalım hayırlısı.
İlk yarı tempo yüksekti falan bir şekilde idare ettik ama bence kötü bir film olmuş, yakışmadı yapımda ve yayında emeği geçenlerin şanına şöhretine. *Seni seviyorum Matt, lütfen üstüne alınma* Dikkat ---Bu cümle spoiler olabilir-- Ve filmin sonunda bilin bakalım hangi ülke başroldaki iyi adam rolünü kaptı? :)

Sınavsız İkinci Üniversite hakkında bilgi

Daha önce bu yazımda SINAVSIZ 2. ÜNİVERSİTE hakkında genel bir bilgi vermiştim.
Ancak mailime konuyla ilgili çok fazla soru geliyor, bir kere daha paylaşmak istedim tecrübelerimi.

Ben İstanbul Üniversitesi'nde Sosyoloji okuyorum, o yüzden yazacaklarım Anadolu Üniversitesi'ni tercih edeceklerin işibe yaramayabilir.

Soru cevap ile gidersek daha açıklayıcı olur diye düşündüm.

  • Kimler başvurabilir?
Halen lisans eğitimi alıyor olan ve lisans diploması olanlar. Ben İşletme mezunuyum, diplomamın noter onaylı fotokopisini kayıt esnasında okula teslim ettim.

  • Hangi bölümler var?
Sosyoloji, Felsefe, Tarih, Coğrafya, İşletme, İktisat

  •  Diplomada Sınavsız İkinci Ün. yazıyor mu?
İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Sosyoloji Bölümü yazacak.

  • Kayıt tarihleri ne zaman? Ücreti nedir?
Eylül ve Ekim ayı içerisinde. Bu linkten kontrol edebilirsiniz. 1 ders yılı 2 dönem ve dönem başı harç ücreti 370 TL

  • Sınavlar ne zaman ve nerede?
Bir dönemde vize ve final olmak üzere 2 sınav var. Vizeler haftaiçi akşam online. Finaller ise Cumartesi ve Pazar iki güne bölünmüş halde sabah da öğlen de olabiliyor. İstanbul Ün. yada Yıldız Teknik Ün. herhangi bir kampüsünde olabilir. Ben 1 kere Beyazıt'ta 3 kere de Davutpaşa'da sınava girdim. Okul kalacak yer vs. konusunda yardımcı olmuyor diye biliyorum.

  • Derslere girmek zorunlu mu?
 Hayır değil. Her şey size bağlı, itici, zorlayıcı hiç bir güç yok ve çalışmazsanız geçme imkanınız da yok. Soruların hemen hepsi bilgi gerektiriyor, yoruma dayalı değil.

  • Bilgisayardan ders çalışmak zor mu, çıktı alınabilir mi?

Bence sadece bilgisayardan çalışmak zor, ancak çıktı alınabiliyor. Yine de kitaptan çalışmak kadar pratik değil. El mecbur bu konuda...
 

  •  AUZEF'i tavsiye eder misiniz? (Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi= AUZEF)
Genel olarak memnunum. Ben 3 sene daha okuyup Sosyoloji Lisans diplomamı almak istiyorum. Ders çalışırken bilmediğim o kadar çok şey öğrendim ki, herkese tekrardan 2. Ün. okumasını öneririm. Anadolu Üniversitesi de tercih edilebilir, kitap veriyor çünkü onlar ve sınavlara kendi bulunduğunuz ilden girebiliyorsunuz.


Ayrıca standart derlerin üzerine her dönem bir kaç formasyon dersi daha alıp, kontenjan dahilinde 'öğretmen' olma şansınız da var.

2 Ağustos 2013 Cuma

Dondurmalı kahve

Bu sıcaklarda ruha ve bedene iyi gelen bir kahve tarifı gelsin 30 derece sıcakla basetmeye calısan biz İstanbullulara!



Malzemeler 300 ml soğuk süt, 1 top kaymaklı dondurma ve 2 kasık Nescafe (ben kafinsiz olanından kullanıyorum, kahve uykumu kacırıyor da :) )

Tüm mazemeyi dondurma eriyene kadar karıstırıyoruz, oldu da bitti!



görsel1,görsel2

30 Temmuz 2013 Salı

Son günlerin kitapları

Temmuz 2013'te zorlandıgım kadar, evde olmak beni hiç yormamıstı. 2 senenin sonuna yaklasırken is hayatına yesil ısık yakmaya basladım. Bunun nedenlerinden biri de aclık ve susuzlukla bu sıcakta basetmeye calısırken kücük canavarımın hayat enerjisine yetisememek de olabilir.
Ruhen pek de iyi hissetmedigim son haftalarda bolca kitap okumus olmak bana en iyi gelen seydi. Birde karpuz ve bir de kendi yaptıgım dondurmalı soguk sütlü kahve.

BES SEHİR / AHMET HAMDİ TANPINAR
İstanbul, Ankara, Bursa, Erzurum ve Konya. Bir dönem bu sehirlerin mimarisi-sosyal hayatı nasılmıs, günümüze etkileri ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın hayranlık uyandıran tasvirleri. Biraz agır gitti ama iyi ki okudum.

CEHENNEM ÇİÇEĞİ / ALPER CANIGÜZ
Yazar'a hayranım. Objektif yorum yapamam, her zamanki gibi keyifle okudum, güldüm, hüzünlendim, sasırdım. 

YABANCI / ALBERT CAMUS
Kitap 1957 yılında Nobel Edebiyat ödülü almıs. Nasıl bugün kadar okumamısım? Gec buldum hemen kaybetmem, Camus'a dair hangi kitap varsa, sırada! Yabancı'yı en sevdigim ilk 10 kitap arasına alıyorum... 

KUR'AN, İNCİL VE TEVRAT'IN SÜMER'DEKİ KÖKENİ / MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ
Bir sohbetimiz esnasında Sevgili arkadasım Nesteren önermisti okumamı. Böylelikle hem ilgimi çeken bir konuda kaliteli bir arastırma okumus oldum, hem de Muazzez İlmiye Çığ'ın ne kadar değerli oldugunu ögrendim. Kendisi 1914 doğumlu, halen hayatta (uzun ve saglıklı ömrü olsun), Atatürk tarafından desteklenmis ve Sümeroloji, Hititoloji, Arkeoloji üzerine eğtimler almıs. Kitap, baslıgından da cok net anlasılacagı üzere dinler arasındaki benzerlikler üzerine kurulu. Yorumdan cok, somut olarak ayetler ve tablette yazılanlardan olusuyor. Bu sebeple isin yorum ve inanc kısmı size kalmıs.


Eee, bitti kitaplarım. Ben simdi ne okuyacagım oglan uyuduktan sonra? Yavrum, çek ordan 2 Albert Camus!

19 Temmuz 2013 Cuma

Ballıkayalar Tabiat Parkı

Geçtiğimiz haftasonu Istanbul'un hemencik yanıbasındaki 'Milli Park'a gittik, 'Ballıkayalar Tabiat Parkı'.
Gebze'den Ankara yönüne doğru ilerlediginızde Tavsanlı tabelasını göreceksiniz, sapın oradan iceri, Ballıkayalar tabelalarını takip edin ve kendinizi bu saklı cenneti keyifle izlerken bulun.
Klasik olarak ülkemin bakımsız kalmıs degerlerinden bir yer. Ah orası güzel korunsa, temizligi saglansa, giden insanlar bilinçli olup pet siseleri ve cöplerini doga ile bütünlesmeye bırakmasa...Biz böyle yerlerde (orman, sahil...) elimizde bir poset, gördügümüz çöpleri topluyoruz, elimizden gelen simdilik bu kadar.

Kaya tırmanısı için gelen, pırıl pırıl gençlik grupları da vardı. 20'li yasların basında üniversite gençliği. Ben çok büyüdüm ya, onlar gençlik oldu, hep anneliğin bana mirasları bunlar :)

Yürüyenler, kahvaltı edenler, spor yapanlar... Mis gibi bir haftasonuydu.




Fotoğraf kaynak


Fotoğraf Kaynak

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Hani Facebook'ta iş yoktu?

Yenibiris.com’un yeni uygulamasını duydunuz mu? Facebook profiliniz üzerinden bir tıkla bağlanacağınız insankaynaklari.com, profesyonel iş ağı oluşturarak size en uygun işi, en kısa sürede sunmakla görevli!

Facebook, sizin de dahil olduğunuz, 32 milyon kişinin üye olduğu geniş bir sosyal ağ! Bu sosyal ağda arkadaşlarınız, arkadaş olmak istedikleriniz, çalışmak için hayalini kurduğunuz şirketler de var! Peki çalışmak istediğiniz şirketlere tek tıkla ulaşmak istemez misiniz?

Biliyorsunuz iş bulmak isteyenler için en önemlisi, çalışmak istedikleri şirketlerdeki kişilerle nasıl bağlantı kuracaklarıdır… İnsankaynaklari.com sayesinde Facebook profilinizden istediğiniz bilgilerle oluşturduğunuz profilinizle çalışmak istediğiniz şirketlere “şimdi başvur”u tıklayarak iş başvurusu yapabilirsiniz. Diyelim ki çalışmak istediğiniz şirkette bir arkadaşınız çalışıyor. Onun aracılığıyla ulaşmak istediğiniz kişiye “Tanıştırılma talebi” yollayabilir, birinci ve ikinci dereceden bağlantınızın yardımıyla işi siz alabilirsiniz! Bağlantılarınızdan referans ve rozet talep ederek profilinizi sahip olduğunuz özelliklerle donatabilirsiniz. Tamamen ücretsiz bir uygulama olan insankaynaklari.com hem işveren hem de iş arayanlar için yepyeni fırsatlar sunuyor! Siz de insankaynaklari.com’a gelin, size en uygun işi kolaylıkla bulun. İnsankaynaklari.com ile iş bulmak artık daha kolay!

www.insankaynaklari.com

Bir bumads advertorial içeriğidir.

2 Temmuz 2013 Salı

Tuvalet eğitimi 2. bölüm


Yaklasık 1.5 ay önce bezden kurtulma kararı almıstım ve sonuç basarılı oldu.(Almıstım diyorum, Efe'ye kalsa...
Tuvalet eğitimi 1. bölüm yazısında nasıl basladığımızın detayları var.
Çevremdeki arkadaslarımla bu konuyu konustugumuzda, tuvalet egitimi için annenin çocukla bir süre beraber vakit geçirmesinin doğru zaman olduğu fikrine varıyoruz. Bir ve aynı kisi sürekli takipte olursa daha iyi sanki.
Ama tabiki her çocuk, anne, kosul farklı. Dogru tek değil, zamanlama acısından annenin yıllık izinde oldugu tatil verimli geçebilir.

  • Geceleri bez baglıyorum, uykusundan uyandı mı geri yatmıyabiliyor bizimki -gece cise kaldıramıyorum o yüzden- ancak bez çogunlukla kuru oluyor sabah kalktıgında.
  • Gündüz yada gece farketmez her uykuya yatıs ve uykudan uyanısın akabinde o 'cis' demese de tuvalete götürüyorum, hiç elimiz bos dönmedik :)
  • Evden dısarı cıkarken de aynı sekilde bir tuvalete ugruyoruz.
  • Arabada devamlı bos bir pet sise var. Erkek cocuklar icin avantaj. Eger gittigimiz yer ev degilse, hijyenik bir tuvalet bulamam diye arabadan iner inmez pet siseyi hizmete sunuyorum :) 
  • Bir kere hastanedeydik acil aksiyon almam gerekiyordu -pet sise yoktu- hemsireden ameliyat eldiveni rica ettim. Artık cantamda ameliyat eldiveni de var :) Pek cok su gecirmez sey portatif tuvalete dönüsebilir.
  • Oyuna daldıgı zaman söylemeyi unuttu bir kaç kere. Böyle kazalar olacaktır diye düsünüyorum. Arada geceleri arada gündüzleri okul yıllarına kadar ufak aksiliklere hazırlıklıyım.

Üzerimden büyük bir yük kalktı, bu yola bas koyacak tüm annelere basarılar diliyorum ve gazı veriyorum 'biz anneyiz basarırız, simdi çıkın o kapıdan ve gösterin kendinizi!' :)))
(Yazan: Kendisi de gaza gelmis anne)

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Hello

Nasıl dolu dolu geçti 1 ay.
Finallerim vardı, bulduğum her bos anda ders çalıstım. 1 dersten bütünlemeye kaldım (Küçük Gruplar Sosyolojsi) sonra ona calıstım. İzmir'e gittim-geldim. Sanki Çesme'yi de kirletmeye basladık artık... Evimizde misafirler agırladık, bir gun 'yıllardır gormedigim eski bir dostum' aradı görüsmek için,  bahcemizde sohbet ettik -onu ne kadar ozlemisim-, ben akrabaları, arkadaslarımı ziyaretlere gittim.
Hemen hemen her gün 'Gezi' icin icim yandı...
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 'BeŞ Şehir' ktabını okumaya basladım, Cemal Süreyya ve Ahmet Hamdi Tanpınar beni darmadagın edebiliyor. Bir de Özdemir Asaf, bir de Atilla Ilhan, bir de Sabahattin Ali... BeŞ Şehir'deki su cümle mesela: 'Pek az Şey bu kadar acıklı ve güzel olabilirdi'.
Anlatacak cok sey var, biraz foto ile ses vereyim. Artık Google Reader da yok, oysa ne çok kullanıyordum, önümüzdeki günler 'Bloglovin' sagolsun -görüsürüz-.


Haberim yokmus gibi cek panpa







31 Mayıs 2013 Cuma

#geziparkıdireniyor


Bir Gezi Parkı'ndan nereye geldi konu. 
İnsanlar tepkilerini dile getirecek, Gezi Parkı'na ve diğer yeşil alanlara dokunulmayacak, öyle yada böyle yaşamaya devam edecektik. Şimdiye kadar yaptığımız gibi.
Ancak polis 'yeşili koru, ağaç kesme, AVM istemiyoruz' diyen insanlara biber gazı ve tazyikli su ile karşılık verdi. Turist, bebek, çocuk nasibini almayan kalmadı. Haber kananallarındaki kısa bilgilendirmeler hariç hiç bir ama Halk TV (Digiturk 53) hariç hiçbir Türk TV kanalında yer bulmadı binlerce insana karşı kullanılan bu orantısız güç.
Eğitim sistemimize de, medyamıza da, bakanlarımıza da güvenmiyorum.
Bizi sadece yemek yiyip, alışveriş yapıp, seçim zamanı onlara oy veren canlılar olarak görüyorlar. AVM de bize reva tabi.
Hayır biz okuyoruz, günü yaşamak istiyoruz, doğayı seviyoruz, kimimiz içki içiyor, kimimiz ibadet ediyor... Sizin kuklalarınız değiliz.
Ben Hitler'in hastalıklı düşüncesinin kişi bazında olmasını anlayabilmiştim ama o kadar subayı bu katliamları yapmaya nasıl ikna ettiğini bir türlü mantığıma sığdıramamıştım. Masum insanlara -sırf üstünüz emrediyor diye- nasıl zarar verebilirsiniz ki? Bugün Taksim'de bulunan polisler de aynı kefede benim için. Taksim'e bir sürü arkadaşım gitti, tanısanız bilseniz nasıl saygı duyacağınız insanlar. Onları tanıyıp biber gazı sıktığınızı bilseniz kendinizden utanırsınız sayın polisler. 
Çok teşekkür ederim Taksim'de 'Gezi Parkı'na, ülkesine sahip çıkan herkese. Çok kötü davranışlara maruz kaldığınız için de özür dilerim yine bu ülkenin vatandaşı olarak.
Yarın bayrak asacağım pencereme ve 31 Mayıs 2013'ü hiç unutmayacağım.




27 Mayıs 2013 Pazartesi

Tuvalet eğitimi 1. bölüm

Merhabaaa.. :) Bol çişli mişli bir yazı olacak, anne olmayan okumasın baştan uyarayım. :)
20. ayın içindeyken ve mevsim yaza dönmüşken bir anlık gaza gelip 'şu bezden kurtulalım' dedim. (Tam 8 gün önce)  Çevremdeki bir kaç arkadaşım hariç bu konunun nasıl olacağıyla ilgili de bilgim yok açıkçası.
Ben size ne yaptığımı ve ne sonuç verdiğini anlatayım, bu yola baş koyan anneler kendi yollarını belirleyecektir elbet. Her çocuk ve yaşam tarzı farklı sonuçta.
Ben çalışmayan bir anne olarak bezi bir kenara attığım andan itibaren Efe'yi hafiye gidi izledim. 

  • O bacaklar bizbirine bitiştirilip, çiş gelmiş şekilde çarpıtılıyor mu?
  • Surat ne diyeceğini bilmez şekilde masum ve telaşlı bana bakıyor mu?
  • Ortalık batırma kazaları sonucunda ne tepki veriyor, olayın farkında mı?
  1. Efe artık 2 kelimeli cümleler kuruyor. Bir özne bir de yüklemimiz var. 'Anne gel', 'Kedi gitti', 'Mama bitti' gibi... Bilinç altına şu set ile nüfus ettim:) 'Efe çiş-kaka gelince' '-Anneeeee çiş!' diyeceksin. Ne diyeceksin bakiyim diye soruyordum, 'Anneeee çiş' diyordu ama hiç çişi gelince 'anne çiş' demedi :)
  2. Oynuyorsa oyunu bırakıp ne yapacağını bilemedi yada bana geldi. Zaten her 45 dk-1 saatte bir ben lazımlığa oturttum ve hemen her seferinde çiş yaptı.
  3. O çişlerin arkasında el salldık güle güleee diye sifonu çektikten sonra, nasıl mutluyduk bunları yaparken şaşılası? (O el salladığı için, ben bezine yapmadığı için)
  4. Her gün evdeydim, özellikle uzak mesafeye çıkmadım ki yolda, yada misafirlikte istenmeyen ıslaklıklarla karşılaşmayalım :)
  5. 5. gün sonunda Pazar ve markete gittiğimde ise tutmuştu bıcırık çişini-kakasını.
  6. İlk bir kaç gün külot, bez, şort hiç bir şey giydirmedim tshirt hariç ki unutup çiş yapsa bile hissetsin.
  7. Alıştırma külotları özellikle dışarı çıkmam gereken zamanlarda çok işe yaradı. Efe'yi tembiledim sıkı sıkı, 'bak bu külot, sakın buna çiş yapma, artık bezin yok' diye.
  8. Öğlen uykusunda ve gece uykusunda bezliyorum. 2 gündür öğlen uykusunda çişini yapmıyor.
Gece uykusunda bezlemeye bir iki hafta daha devam edeceğim. Onu kesmedim henüz, duruma göre bakacağım. O yüzden yazının başlığını 1. bölüm koydum :)

Efe gündüz bezini bıraktı diyebilirim rahatlıkla. Ama tam emin olmak için bu haftayı da atlatmayı bekleyeceğim. Haftaya durumdan sizi haberdar ederim, kalın salıcakla.

Not: Özellikle erkek çocuklar için İKEA'nın lazımlığını tavsiye ederim, ön kısmı yüksek olduğu için aşırtma yapamıyorlar :)


22 Mayıs 2013 Çarşamba

Merhabaa!!

Bir şeyler yazasım gelmiyor ama sanki blog benim işimmiş ve yazmazsam işimi boşluyormuş gibi de hissediyorum. Herhalde 4 sene oldu, bir parçam haline gelmiş bu alan.
Neyse.. Gelmişse gelmiş :) Bugünler -oldukça- hızlı geçiyor. Hemen hergün bir arkadaşımla görüşüyoruz, Efe'ye bezi bıraktırmaya çalışıyorum (şans dileyin nolur, benim sabrım ve kararlılığım en önemli nokta sanki?), evimin yakınındaki üniversitenin şenlikleri var oraya gidip güzel konserler dinliyoruz, ders çalışmam gerek haftaya finallerim var hala başlamadım vs. vs.
Birazcık fotoğraf ekleyeyim gitmeden, kalın salıcakla...


Canım Sevda Teyzemin hediyesi, çalışkan cüce
Abimin doğumgünü için ellerimle pasta yapmış olabilirm :)
Bizim bahçede bir ağaç böyle çiçekler açtı, gördüğüm en güzel görüntülerden biriydi, bu kırmızı düğümler  fırça gibi oldu sonradan.
İzmir'den akrabalarımız gelmişti, bir kaç gün İstanbul kazan, biz kepçe idik.
Bir piknik organizasyonu için sabahın köründe yollara düşmüştük, ama değdi!