27 Mart 2013 Çarşamba

Çocuk gelişim merkezi: KindyROO

Başlık biraz iddialı oldu sanırım ama Kindyroo'nun benim algımda tam karşılığı bu.

Arkadaşlarımız Ataşehir'de bir Kindyroo açınca haberim oldu benim de kendilerinden. Efe ile bir kere deneme dersine 1 kere de kaçak olarak aralarına katıldık. (Neslihan sen, gemisindeki kaçağına en iyi davranan kaptansın :) )
Oturduğum yere uzak oldukları için malesef devam etme kararı alamadık ancak lojistik engellerim olmasa idi Efe için düşüneceğim ilk aktivite merkezi Kindyroo olurdu.
Şimdi ben size kısaca gözlemlerimi anlatayım, sonrasına siz karar verin.


  • Her hafta  1 ders saati çocuğunuzu okula götürüyorsunuz, ayrıca 1 gün de tekrar için orada olmanız gerekte
  • Her haftanın bir 'tema'sı var. Kırmızı renk yada gökyüzü gibi... Dekor ve aktiviteler bu temaya göre organize ediliyor
  • Siz anne olarak, çocuğunuz tırmanırken, zıplarken her saniye peşinde olmalısınız. Yani çoccuum oynasın, ben kahvemi içeyim yok. Onunla beraber siz de katılımcı olmalısınız, amaç göbeğinizi eritmek değil :) sizin de onun gelişiminin farkında olmanızı sağlamak ve çocuğunuzla uyum içinde olmanız
  • Yapılan aktiviteler esnasında (çocuk gelişimi mezunu) öğretmenler tarafından sürekli uyarılıyor çocuklar, ileri mi hareket ediyorlar, ellerinde bir şey mi sallıyorlar hepsi dillendiriliyor 
  • Sağ el, sol ayak, tokalaşma gibi yönlendirmeleri 15 aylık bebeğiniz bile kolayca öğreniyor bir iki ders sonunda

0-5 yaş arası çocukların nörolojik ve motor gelişimini geliştirmek amaçlı açılmış bir okul KindyROO. Özellikle arkadaş ortamı olmayan, sık dışarı çıkma imkanı bulunmayan çocuklar için ideal bence. Hem dersler esnasında başka çocukları görüp sosyalleşebilir hem de ciddi fiziksel aktivite yapmış olurlar.

Pazarlamış gibi oldum -ama slında öyle değil- içtenlikle desteklediğim bir merkez olduğu için paylaşmak istedim.

Daha detaylı bilgi iin ekli linkleri inceleyebilirsiniz:



Bir de blogları var, pek güzel: http://ebeveynakademisi.net

26 Mart 2013 Salı

Antonius ile Kleopatra / Oyun Atölyesi - TİYATRO

İçinde Haluk Bilginer'in bulunduğu ve sevmediğim hiç bir tiyatro gösterisi olmadı şimdiye kadar.
Yıllardır beğenerek izlerim Kadıköy'de bulunan 'Oyun Atölyesi'ndeki oyunları. Mekanı hiç bir devlet desteği almadan Zuhal Olcay ve Haluk Bilginer beraber kurmuşlardı ancak karı-koca ilişkileri bitince, Zuhal Olcay için de 'Oyun Atölyesi' defteri kapanmış oldu malesef. Neyse en azından Haluk Bilginer yola devam etti.
Haluk Bilginer'in 'Shakespeare' sevgisi öyle böyle değil. Şimdiye kadar Shakespeare'in 6 oyunu sergilenmiş. (Biri yorum niteliğinde aslında '7 Shakespeare Müzikali')
Ben 2012-2013 sezonunda sahnelenen 'ANTONIOUS ile KLEOPATRA'yı izledim.


Oyuncular müthişti. Haluk Bilginer, Zerrin Tekindor ve Mert Fırat en ünlüleri, ancak tüm kadro işini başarı ile icra etti. 
Özellikle Mert Fırat. Onu tiyatroda böyle keyifle izleyeceğimi tahmin etmezdim ne yalan söyliyim. ...'Ne yalan söyliyim' ben 'İntikam' dizisini izliyorum da, orda mesela tiyatroda olduğu gibi role girememiş bence. Yine havaya girdim, bana kaldı sanki değerlendirmek :)

Zerrin Tekindor'u daha önce Devlet Tiyatroları'nda sahnelenen 'Vahşet Tanrısı' isimli oyunda izlemiştim. Vücut dili ve ses vurguları komedi için daha uygun bence ama Kleopatra rolünde de pek bir dişiydi. Yakışmış.
Müzikler, dekor, oyunculuk hepsi çok güzeldi, bence izleyin; tabi yer bulabilirseniz.
www.oyunatolyesi.com


Shakespeare'ye farklı bir yorum getiren 'Tarla Kuşuydu Juliet de enfes bir komediydi. Hala 'İstanbul Şehir Tiyatroları'nda sahneleniyor. Gidin, görün, gülün :)

NOT: Gidip beğenmediğim yada yarısında salondan çıktığım bir kaç oyun oldu bu sene malesef Şehir Tiyatroları'nda. Buraya yazmak istemedim emeğe saygısızlık etmemek için. Ama bazı isimler de var ki işte her işleri başarılı oluyor, bir başkasının yorumuna ihtiyaç duymadan  bilet alabiliyorum, bunun için Haluk Bilginer ve Oyun Atölyesi'ne teşekkürler...


Daha önce OYUN ATÖLYESİ'nde izlediğim oyunlar

MACBETH
7 SHAKESPEARE MÜZİKALİ
HIRÇIN KIZ
EVLİLİKTE UFAK TEFEK CİNAYETLER

25 Mart 2013 Pazartesi

Candy Crush Saga / OYUN


Evet sizi yeni bağımlılığım ile tanıştırayım, kendisi renkli renkli görünümüyle masum bir görüntü çizen Iphone oyunu: 'CANDY CRUSH SAGA'. Oysa ona burun kıvıralı daha 15 gün bile olmamıştı.

Benim Şima diye arkadaşlığımın MÖ'ye dayandığı bir dostum var (bu da blogu), telefonda konuşurken dedi ki 'Candy Crush oynuyor musun'. Ay bende bir havalar 'yok canım, benim öyle şeylere vaktim yok. gündüz Efe, akşam ders çalışıyorum, film izliyorum vs.'

Nereye oyun oynamıyorum, nereye? Meraktan indirdiğim bu tetrisimsi oyun beni esir aldı son bir kaç gündür. Boş bulduğum her an oynuyorum. Facebook listemdekilerden can falan istemeye başladım.
Sonum hiç iyi değil, bildiğiniz bağımlıyım artık, tarihime not düşmek istedim, sweet... :)



24 Mart 2013 Pazar

SARI AY * DOT / TİYATRO

Değerli arkadaşım İmge'nin yıllardır ağzından düşürmediği tiyatro grubudur DOT.
Ben de beyimi peşime katıp, düştüm Maçka G-Mall yollarına teee uzaklardan 'SARI AY'ı izlemeye.


İyi ki gitmişiz.
Yönetmen 'Pınar Töre' harika bir iş çıkarmış, oyuncular deseniz şahane! Ağzım açık izledim hepsini. Tek perdelik ve 70 dk süren bu oyun boyunca 1 dakika bile konsantrsyonumu kaybetmedim, bazı sahneler hangi oyuncuyu izlesem de bir şey kaçırmasam diye heyecan yaptım, son sahnede gözlerim doldu ve böylesi haller.

Henüz tanışmamış olanlar var ise, bir DOT oyunu izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Daha detaylı bilgi ve bilet satışı için DOT'un resmi sayfasını tıklayın.



Not: DOTMARSTA küçük bir tiyatro salonu, yerler numarasız, önce gelen istediği yere oturur. Acele etmenize gerek yok, hemen hemen her sıra sahneye eşit mesafede. 





15 Mart 2013 Cuma

Tchibo yaktın beni!

Ben pek 'alışveriş insanı' değilim.
Suyunu çıkartırım alacağım şeyi incelemekten ve bazen 'evde koyacak yerim yok' diye çorap bile almaktan vazgeçebilirim.

Moda(e)ratör, bir post paylaşmış, Tchibo'da 'Yaratıcı Fikirler' ürünleri var diye.
Okudum ve direkt 'Alışveriş İnsanı' oldum.

Kartpostal meraklısı arkadaşlarım tez koşun Tchibo'ya bakın, neler varrr neler, kargo da ücretsizmiş 19 Mart'a kadar.





13 Mart 2013 Çarşamba

18 ay için oyunlar

Efe şu an 18 aylık. Bu vakte kadar ki oyunlarımız onu şaşırtmak, güldürmek yada heyecanlandırmak üzerineydi. Artık yavaş yavaş konsantre olma süresinin uzadığını farkediyorum. Araştırdığım 'Montessori' eğitim şekline uygun aktivitelerden birini denedik ve sonuç başarılı oldu. Saatlerce oturup aynı oyunu oynamadık tabiki ama Efe zevkle şekilleri doğru yere yerleştirip, sorduğum soruları cevapladı.

Malzemeler:
  • Evde bulunan herhangi bir kağıdı değerlendirebilirsiniz.
  • Makas
  • Seloteyp
  • Pastel boya
  • İp
Sehpanın üzerine büyükçe kayıdınızı selobant ile yapıştırın ki kaymasın ve üzerine öğretmek istediğiniz şekilleri çizin.
Farklı 2 boyda geometrik şekilleri kesin. Biri ipe asılacak, biri kağıdın üzerindeki şekille eşleşecek.
Ben geometrik şekilleri pastel boya ile boyadım, örn. tüm üçgenler kırmızı, tüm kareler mavi idi.



Minicik elleriyle şekilleri üstüste koydu bıcırık. Sonra gidip ipte asılı 'kare'yi bulmasını istedim, ilk seferde yapamasa da sonraki denemelerde doğruyu buldu.

Etrafımızda bulunan çoğu nesnenin ismini biliyor ama eşletrime yapması ve şekilleri tam üstüste koymaya çalışması onun ince motor gelişimi için önemli. 

Kağıdımızın üst tarafı boş kaldı. Tencere, tabak, kuş, elma, ayakkabı gibi aklıma o an ne eserse onu çizeceğim. Bu kağıt bize 3 gün gider ;)

11 Mart 2013 Pazartesi

18 aylık bebeğim neler yapar oldu?



  • 11 kg. 86 cm
  • 'Al bu elimdekini ve çöpe at' komutunu ikiletmeden yerine getiriyor. (1.5 yaşındaki çoccumuza çöp attrıyoruz evet :) )
  • Aslan,kedi,köpek,horoz,yılan,ördek,kuş,inek nasıl ses çıkarıyor Efe'den sorulur
  • Sabah kahvaltısında peynirli omlet, ballı ekmek ve pekmezli-ıhlamur çayına devam
  • En sevdiği yemek/yiyecekler makarna, bulgur pilavı, muz, armut, yoğurt
  • Elma, muz, yoğurt, su gibi pek çok yiyeceğin adını söylüyor (elma-emma, armut-amma, muz-mo, su-fu)
  • Bana öyle güzel 'an-nennn' diyor ki (annem demek istiyor), büyüdüğünde bunu çok özleyeyeceğim.
  • Saçlarını hiç kestirmedik, lüle lüle ve uzadı baya. Daha da kıyıp kestircek gibi hissetmiyoruz
  • Yeni bir ortama girdiğinde bana sarılıyor, insanlara ısınması 10 dkyı buluyor
  • Arkadaşlarıyla uyumu geçen aylara göre daha iyi. Özellikle Aras ve Arya ile tüm gün sıfır kavga ile oynuyorlar. Bu Aras'ın melekliğinden ve ortamı yumuşatmasından kaynaklanıyor olabilir. Arya ise tam prenses ve korkusuz savaşçı. Onlardan ayrıldıktan sorna 2 gün 'Aaya' diye adlarını sayıklıyor
  • Akşam 19:30-20:00 arası yatıyor, sabah 7 de kalkıyor
  • Öğlen 11-13 arası uyuyor
  • Hala bezle dolaşmaya devam, tuvalet eğitimi için 2 yaşı bekleyeceğim
  • Emziği de geceleri uyurken kullanıyor. Bıraktırmayı denedim, emziksiz uyudu ama bu sefer sabah 6da kalkıyor ve ağlıyor. Bu sebeple emziği de bırakma işini 2 yaş sonrasına erteledim
  • Televizyon hala seyretmiyor, Pepe, Calloui hiçbirinden haberi yok canım benim :) En azından bir kaç ay daha TV izletmeyi, Ipad oyunlarıyla tanıştırmayı düşünmüyorum. 
  • Vakit geçirmekten hoşlandığı şeyler 'bisikletine binmek' 'resimli 0-2 yaş kitaplarına bakmak' 'flash cardlarından yeni nesneler, hayvanlar öğrenmek' 'yollarda, bahçelerde başıboş yürümek'


9 Mart 2013 Cumartesi

80'ler partisi

Eşimin işyerinden bir arkadaşı parti organize etmiş, biz de Efe'yi manevi annem Nunu'ya bırakıp davete icabet ettik.
Ben böyle özenilmiş, üzerine düşünülmüş etkinliklere gitmeye bayılıyorum. Bu partinin konsepti '80'ler' di. Katılan herkesin 80'ler ruhunu yaşatacak şekilde giyinmesi gerekiyordu.
Canım arkadaşım 'Yemekbahane' bana daha önce katıldığı 80ler partisinde giydiği kazak, bilezik, kemer ve küpeleri verdi. Ben de tayt ile görüntüyü tamamladım. Saçlarım ise tabiki Serpil Çakmaklı modeliydi.
Eşim için ise Beyoğlu'nda bulunan 2. el mağazası 'By Retro' dan t-shirt ve gözlük aldık.
Bazı arkadaşlar o kadar özenmiş ve öyle başarılı parçalar bulmuş ki, hatırladıkça hala gülüyorum.

Herkes ne giymiş tek tek paylaşamıyorum, fikir vermesi açısından bazı fotoğraflar:






80'lerin müzikleri falan güzelmiş de, o kıyafetler nediiirrrr??

Haydi biraz anı tazeleyelim :)




veee 1980lerin reklamları :)

8 Mart 2013 Cuma

Etkili kilo vermenin 10 yolu

Şöyle bir olay yaşandı geçen hafta. Baya baya sevdiğim ve bir o kadar baya baya iyi niyetli iki arkadaşım bize misafirliğe geldi. Yedik, içtik falan derken ben bebeklik, çocukluk, genç kızlık fotoğraflarımı içeren albümlerimi gösterdim onlara.
Özeti şöyle bir şeydi:

Hayatımın hiç bir döneminde kilolu olmadım, normaldim, göbeğim çıksa, bacağım kalınlaşsa yediklerime dikkat edip, spor yapmaya, yürümeye çalışırdım.
Derken evlendim. Eşim de yemek düşkünü biri değil ama bana bir yemeğe düşkünlük hali geldi. Her akşam masaya oturduk istisnasız 7 yıldır, yani hayatıma düzeli bir öğün girdi hem de bol kepçe!
Makarnaya bayılırım ancak bekarken eve girmezdim neredeyse gezmekten, ilk gençlik yıllarında yakıyordum tabi. Akşamları evde vakit geçirmeye başladıkça o makarnalar vücudumun belli bölgelerini kendine mesken tuttu.
Sonra Efeciğim doğdu vs. derken, 58'den 70'e yumuşak bir geçiş yaptım. (Boyum 1.77)

Gelelim fotoğraf albümünün konuyla alakasına. Arkadaşım iyi niyetli dedim ya, kızcağız albüm kapağını kapatıp şu cümleyi kurdu. 'Rejim mi yapsak?'
'Sedacım sen şişmissin arkadaşım, biraz az ye, gittiğin yol yol değil'in dostça söylemiydi bu.
Ve biz -o gün orada bulunan 3 arkadaş- hepberaber sağlıklı beslenmeye karar verdik.

Arada maillerle birbirimizi yokluyoruz 'dün ne yedin, nasıl gidiyor? diye.
Peki bizim fikir birliği yapıp, daha sağlıklı beslenmek için kendimize seçtiğim kurallar ne.
Yada gazete manşetiyle 'Kilo vermek için 10 yöntem' :p

  • Yemeğe alışkın olduğumuz porsiyonu yarıya düşürmek
  • Beyaz şekerle yapılmış tatlı yememek, çaydan-kahveden şekeri çıkarmak
  • Akşam 7'den sonra yemek yememek
  • Beyaz unla yapılmış yiyeceklerle vedalaşmak
  • Makarna, pilav, börek, poğaça tüketmemek
  • Bulgur, tam buğday gibi sağlıklı karbonhidratlar tüketmek
  • Salata ile barışmak
  • Acıkınca süt yada kahve içmek
  • Vücudumuzun ihtiyacı olandan fazla yemek yememek
  • Fırsat buldukça yürümek, hareket etmek
Birbirimizi kandırmayalım, biz kadınlar gaza gelip spora başlamaya, rejim yapmaya karar veririz ve bu gaza gelmiş insandan 15 güne eser kalmaz.
Bakalım 3 arkadaş nereye kadar bu güzel ve olması gereken tutumumuzu sürdüreceğiz?



7 Mart 2013 Perşembe

İzmir Etnografya Müzesi

Müze gezmeye ba-yı-lı-yo-rum.
Gittiğim şehirde yada ilçede bir yazara, ressama, devlet büyüğüne ait ev varsa yada şehir müzesi; ya yanımdakini de ayartır hızlıca gezerim yada 'siz istediğiniz yerde takılın ben bir arkadaşa bakıp çıkıcam' der, kendim hızlıca tur atarım.
Müze gezilerimden bir kaç link:

Galata Mevlevihanesi
Uçurtma Müzesi
Sabancı Müzesi
Pera Müzesi
Prag Ulusal Müzesi
Musee d'Orsay / Paris

İSTANBUL'DAKİ BÜTÜN MÜZELERİN LİSTESİ'ne buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

İzmir'de iken de arkadaşım Nur ile İzmir Etnografya Müzesi'ni gezdik. Kendisi Bodrum kökenli bir İzmirli, Ege yöresinin bağrından kopup gelmiş tatlı akademisyen arkadaşımla beraber dolaşmak da ayrı bir keyifti!

Zeybek/Efe kıyafetleri, deve güreşi detayları, Ege Bölgesi'ne has ve artık yok olmaya yüz tutmuş mesleklerin tanıtımı, birbirinden güzel işlenmiş yorganlar, bindallılar, örtüler, halılar; ev eşyaları derken 1 saat nasıl geçti anlamadık.


Etnografya Müzesi'nin hemen karşısında Arkeoloji Müzesi de var ama saat geç olmuştu, orayı başka bir gün gezeriz diyip; günü 'bira içip-dertleşmek ' aktivitemizi gerçekleştirmek üzere sonlandırdık.

KONAK'ta yer alan Müzeye giriş ücretsiz ve Pazartesi hariç hergün 17:00'a kadar açık.


İZMİR ETNOGRAFYA MÜZESİ
Müze Binasının Tarihi
Bina, 19. yüzyılda Neoklasik tarzda, meyilli bir teras üzerine inşa edilmiştir. Bunun 1831 yılında ilkin hastane olarak (St Roch Hastanesi) kullanıldığı; 1845 yılında Fransızlar tarafından onarılarak fakir Hıristiyan aileleri için bir bakımevine dönüştürüldüğü bilinmektedir. Aynı bina daha sonra hıfzısıhha müessesesi ve sağlık müdürlüğü hizmet binası olarak kullanılmıştır. 2 Aralık 1984 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı'na etnografya müzesi olarak düzenlenmek üzere devredilmiştir.
Müzenin Tarihsel Geçmişi ve Kuruluşu
İzmir'de etnografik eserler 29 Ekim 1978 tarihinden itibaren İzmir Atatürk ve Etnografya Müzesi'nin alt katında teşhir edilmekte idi. Daha sonra 1985-1987 yıllarında restore edilen eski sağlık müdürlüğü binası etnografya müzesi olarak hizmete sunulmuştur.
Sergileme Düzeni
Etnografik eserler, depolarda teşhire sunulmayan diğer eserler ve çevre müze müdürlüklerinden devrolunan etnografik eserlerle birlikte teşhir ve tanzim edilmiştir.
Müze binası zemin kat üzerine üç katlı olarak inşa edilmiştir. 1. ve 2. katları teşhir salonları 3. kat depo, laboratuvar, fotoğraf stüdyosu ve büro olarak hizmete sunulmuştur.
Teşhirinde İzmir ve yöresinin 19. Yüzyıl'daki sosyal yaşamından kesitler verilmesi amaçlanmıştır. Bu nedenle, endüstrileşme ile birlikte bugün artık yok olmaya yüz tutmuş, tenekecilik, nalıncılık, çömlekçilik, gözboncukçuluğu, tahta baskıcılık, halı dokumacılığı, urgancılık, keçecilik ve seraciye gibi el sanatlarımız sergilenerek tanıtılmaktadır.
1. Kat Teşhiri: Sağda 1. bölümde: 19. Yüzyıl misafir odası, el işlemeleri, hamam takımları ile 2. bölümde: Gözboncuğu fırını ve örnekleri, İzmir İli'nin ilk Türk eczanesi (İttihat Eczanesi), keçecilik, nalıncık ve tenekecilik sergilenmiştir. İzmir'in meşhur şerbetçisi (Demirhindi) bu bölümde yaşadığı yüzyıldan ziyaretçilere teşhir edilmektedir. 3. bölümde: Menemen çömlek çarkı ve mamülleri, saraciye, deve ve deve güreşleri, halk oyunları, efe ve efe giysileri tanıtılmıştır. Salonların iç kısımlarında yer alan koridordaki gömme vitrinlerde para keseleri, sedef kakmalı eşyalar, cam ve el işlemeleri teşhir edilmiştir.
2. Kat Teşhiri: 1. bölümde: 19. yüzyıl gelin odası, gelinliklerin vitrini, oturma odası, sünnet odası ve mutfak malzemeleri, 2. bölümde: Ege Bölgesi gelin başları, kadın süs eşyaları, Osmanlı Devri sikkeleri, el yazması kitaplar ve yazı takımları teşhir edilmiştir.
Halit Rıfat Paşa Caddesi, 3. Konak
Tel : (0232) 489 07 96
Pazartesi dışında her gün, kışın 08.30-12.30/13.30-17.30, yazın 08.30-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.

6 Mart 2013 Çarşamba

Kanaviçe Pano

İstanbul'dan İzmir'e kayınvalidemin yanına gittiğimde kendimi gençlik dönemlerimde gibi hissediyorum.
Torunlarını özlemiş oldukları için Efe'nin bakımını seve seve üstleniyorlar. Ben de kendi başıma yapmaktan zevk aldığım aktivitelerle vakit geçiriyorum.
Tabi bu senaryo yılda bir kaç hafta gerçekleşebiliyor. Buna da şükür.


İzmir/ Kemeraltı'nda çok sevdiğim bir dükkan var: İSTANBUL DÜĞME. İçinde dergiler, kitaplar, etaminler, düğmeler. Ohoo pek zevkli ürünler var. Oradan küçük bir etamin almıştım ve üzerine yarım çarpıişi ile işledikten sonra figürlerin kenarından iğneardı ile geçtim. Ve işte sonuç:

Etamin bir bez ve çerçeve içine kolayca yerleştirilemez. İşi bilene bırakmak gerek diyip bir çerçeveciye gittim. Tam da istediğim gibi yaptılar.

Efeciğime annesinden bir ufak hatıra işte...

5 Mart 2013 Salı

Çocukların oyuncak kavgası

Çocuğu olan herkes bu dönemleri yaşamıştır eminim.
Salonun ortası birden 'arena'ya dönüşür. İki küçük gladyatör -etrafta onlarca oyuncak olmasına rağmen- aynı oyuncak çekiç yada oyuncak ayı için amansız bir savaşa başlar. Dövüşün ilk saniyelerinde sessizlerdir, biri diğerinin elinden çeker. Başarır yada başaramaz ve çığlıklar, ağlama sesleri havada uçuşur aniden :)
Şimdi bu noktada sizin anne olarak çok doğru bir tavrınız olabilir ama diğer annenin ne yapacağı da en az bunun kadar önemli. Ben mesela müdahele etmemeye çalışıyorum yada Efe'nin dikkatini başka yöne çekiyorum, sonra da sessizce Efe'ye bir daha böyle davranmamasını-paylaşmasını öğütlüyorum. 
İstisnasız tüm arkadaşlarımla aynı kafada olduğumuz için de hiç sıkıntı yaşamamıştım.

Gelin görün ki bu aralar başka bir sorunumuz var. Bir tanıdığımızın çocuğu ile Efe'nin arasında yaşananlardan dolayı ne yapacağımı bilmiyorum. Diğer çocuk her görüştüğümüzde Efe'ye' etraftaki oyuncakların Efe'nin olmadığını' söylüyor. 'Efe bu senin değil!'. Efe ne ile oynarsa gidip o oyuncağı Efe'nin elinden alıyor. Geçen hafta bindiği bisikletin kenarındaki oyuncağa Efe dokundu diye evde kıyamet koptu. Efe de korkmuş biçimde ona ve sonrasında bana bakakalmıştı. O an dedim işte ben ne yapacağım?

Bir başka çocuğa nasıl davranması gerektiğini söylemek istemiyorum.
Daha Efe oyun gurubuna ve anaokuluna gidecek, oralarda nelerle karşılacak, şimdiden bu vahşi dünyaya atılması iyi olur diyorum.
Sonra da yok yok ben bu çocuğu sakin sakin büyüttüm, huzuru bozulmasın, çevresinden 'paylaşmaMAyı, kavgayı, ağlayarak istediğini yaptırmayı' öğrenmesin istiyorum.

Korumacı anne moduna geçmekten hoşnut değilim ama diğer ufaklıkla bir süre görüşmeyeceğiz sanırım...


4 Mart 2013 Pazartesi

Bahar ve çiçekler

Ne zamandır yazı yazmamamın sebebi fotoğraf makinemdeki fotoları PC'ye aktaramamam - çünkü ara kabloyu İzmir'de unuttum *sanırım* - ve flash belleği umutla her gün arayıp evde bulamıyorum. Uslanmaz bir 'ufak eşya kaybediciyim' ben!

Dün yeni tohumlar ektim çimlendirmek için ve bunu bloguma not almadan geçmek istemedim. Artık, arakladığım fotolarla idare eceğiz.
Şebboy
Bu seneden itibaren artık kendimize ait bir bahçemiz var. Çiçek de, ağaç da, meyve-sebze de büyümek için bana muhtaç. Neyi nasıl yaparım fırsat buldukça okuyorum. Bağ-bahçe işleri bilgi istiyor. Hangi tohum ne zaman ekilir, çiçeklenir ; toprak ne zaman değişir; kim güneş sever, kim sudan hoşlanmaz bileceksiniz. İnsan gibiler. Hani bizim de etrafımızda diğerlerine göre daha alıngan, neşeli, küskün, duygusal, iştahlı vs. insanlar vardır ya. Eğer onları seviyorsak huylarına gideriz. Heh işte! bitkiler de öyle.

Orkideyi direkt güneş ışığına maruz bırakmayacaksın, ama ışık da alacak. Toğrağı nemli duracak.

Çuha çiçeklerini kışın bahçeni renklendirmek için kullanacaksın, yazın ondan medet ummayacaksın.

Lale'nin soğanına değer vereceksin, aylarca saklayıp; güz geldi mi dikmeyi unutmayacaksın.

Bir komşunla dost olacaksın ki sen uzaklara gittiğinde o çiçeklerini kimsesiz bırakmasın...

Ben papatya ve şebboy tohumu ektim saksıya, çimlenmesini bekliyorum 15 güne. Güçlenince bahçeye ekeceğim.
Kendilerini göstermeye başladıklarında onları sizinle tanıştıracağım.