6 Aralık 2014 Cumartesi

Postcrossig.com hakkında uzun bir yazı

Bundan yaklasık 3 sene önce, oglumun yeni doğduğu zamanlar kendimi farklı bir hayatın içinde bulmustum. Evde cocuk bakmaya baslayınca -hatırlayan var mı?- cok severek cıkardığımız dergi AJANDA'ya devam edemeyecegim asikardı, ne kitap okumaya halim kalmıstı, ne de tiyatroya, konsere gidecek vaktim vardı. Yeni sosyal hayatımdaki diger annelerin aralıksız çocuklardan bahseden muhabbeti içinde cok bunalmıstım. (Allahtan o dönem kendileri de yeni anne olmus 2 dostum vardı: Müge ve Sinem...)
Ben Istanbul'da anne olmaya calısan, yenilenmeye, ögrenmeye meraklı genc bir kadındım 3 sene evvel ancak Istanbul'un bana bir hayrı yoktu. Kendi kendime bir seyler üretmem, bir hobim olması gerekiyordu, Sinem bana 'postcrossing'i önerdi. O gün bugündür 100'den fazla kart gönderdim ve aldım.




Mailime düsen sorulardan yola çıkarak bilmeyenlere www.postcrossing.com'u anlatayım:

Nedir Postcrossing?
Almanya'da yasayan Potekizli Paulo postakartlarını göndermeyi ve almayı çok severmis, ögrenci iken 2005 yılında www.postcrossing.com'u kurmus. Bir nevi Zuckerberg benim neznimde...

Uye olmak için ne gerekli?
Bu siteyi bir Türk kursaydı muhtarlıktan ikamet isteyebilirdi ancak Paulo kolayca kayıt olmanızı saglayacak, ücretsiz bir sistem kurmus. 10 dk içinde profilinizi olusturabilirsiniz.

Kime kart göndereceğim?
Sistem size max. ve sansa 5 kisi'nın adresini verecek ve göndereceğiniz her kart için ozel bir numaranız olacak. O numarayı göndereceğiniz kartın üzerine yazmanız gerekiyor ki, gönderdiğiniz kisi kartı aldıginda o numarayı sisteme tanımlasın ve böylelikle size de -baska biri- kart gönderebilsin ve siz yeni birine daha kart gönderebilesiniz.

Istediğim kartpostalı gönderebilir miyim?
Evet, kartınızı sekli, üzerine yazdıklarınız size bağlı. Fakat bu is tamamen baska birini mutlu etmek üzerine kurulmus bir sistem ve tabii kendinizi de. Kart göndereceginiz kisinin profilinde nasıl kartlardan hoslandığı muhtemelen yazıyordur, bu istege uygun kart seçmeniz isabet olacaktır. Kimi siyah-beyaz fotografları seviyor, kimi turist kartlarını. Örneğin ben Ten Ten ve renkli kartlar sevdiğimi belirttim profilimde ve bu isteğimle uyusan kartlar geldiğinde tahmin edersiniz ki daha mutlu oluyorum.

Ingilizce bilmek gerekiyor mu?
Bence evet. Hem kart üzerine bir seyler yazıyorsunuz gönderirken, aynı sekilde size gelen kartlarda da yazanları okumak isteyeceksinizdir. Göndereceginiz kisi hakkında profil bilgileri de Ingilizce... He Google translate, sözlük derken bir sekilde halledilir o ayrı. Hatta okul cagındaki öğrenciler için zevkli bir Ingilizce öğrenme yöntemi bile olabilir.

Postakartını nasıl temin edebilirim?
Bu konuyla ilgili daha önce yazmıstım: http://sedasolar.blogspot.com.tr/2012/08/istanbulda-guzel-kartpostal.html




Postakartını nasıl gönderebilirim?
Postaneden gönderebilirsiniz. UPS, DHL gibi özel firmalar da ise yarıyordur belki, hic arastırmadım. PTT'den 2,5 TL karsılıgında gönderebilirsiniz, durmadan zam geliyor fiyatlara, ögrenci arkadaslarım içın bari indirimli olsun isterdim; buradan kınıyorum PTT'yi huzurlarınızda.

Pul yapıstırmak zorunlu mu?
Postanelerde makineler var, pul zorunlulugu yok, makine siyah zevksiz bir baskı yapıyor pul yerine geçen, ben tercih etmiyorum. Ozellikle büyük postanelerden pul satın alabilirsiniz. Ben https://www.filateli.gov.tr'den satın alıyorum pulları.



Gelen postakartlarını nasıl degerlendirebilirim?
Bir blog acıp yada instagram'dan gelen kartlarınızı paylasabilirsiniz.
Ben en sevdiklerimden bir kısmını Ikea'dan aldığım bir cerceveye koyup, duvara astım. Durup durup bakıyorum :)


19 Kasım 2014 Çarşamba

Blue Jasmine / Woody Allen

Woody Allen'i çok seviyorum, her filmine ayrı değer veriyorum. Özellikle hangi sokaklarda, hangi evlerde dolaşacak kamera; hangi ilişkinin ikiyüzlülüğüne şahit olacağım merakla anlatsın istiyorum.
Şükür hala yaşıyor...
Dün baya gecikmeli olarak 'Blue Jasmine'yi izledik. Sanki bir tiyatro gösterisi idi. Cate Blanchett ne güzel mimikler yaptı, nasıl geçirdi ruh halini bize. Oscar'ını da almış zaten.
Ve bir şükür daha iş hayatında olduğum için. Eğer ev hanımı olarak bu filmi izleseydim bir miktar bunalıma girebilirdim. Çok etkiliyor beni bazı izlediklerim çünkü, bu da öyleydi.
IMDB puanı: 7.3







28 Ekim 2014 Salı

Virgina Angus / Eminönü'nde bir turist yemekçi


Tatili fırsat bilip en sevdiğimiz yer olan tarihi yarımadaya geldik Engin'le. Efe için çok soğuk, o bugünlük evde kalsın dedik, hem başbaşa zaman yaratmak kolay olmuyor ;)

Engin öğle yemeğini, arkadaşının tavsiyesi olan 'Virginia Angus'ta yemeyi önerdi. Tahtakale'de minicik bir dükkan, hem de fazlasıyla buraların pide, kebap, simit konsepti dışında. Biraz turist kalmışlar :)

Çalılanların tarz ve tavrını çok beğendik öncelikle. Yemekler hakkında biraz bilgi edinip, hamburger söylemeye karar verdik. Virginia burger ve Newyork burger yedik. Engin bir de üstüne sucuk denedi :o genel olarak lezzetli idi, özellkle patates kızartmasını beğendim. Ancak bu steak house konseptleri tercihim olmuyor genelde. Mümkünse evimde pişmiş kendi yaptığım yada Kayınvalidemin mis yemeklerini tercih ederim.
Nasıl bir lezzet durağı yazısıysa bu, konu kayınvalideme nasıl geldi? :)

Son olarak yediklerimizi ve ortamı paylaşıyorum ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınızı kutluyorum.







27 Ekim 2014 Pazartesi

JOAN MIRO İstanbul'da / SSM / Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar

Bundan 7-8 ay önce idi sanırım, biletlerimizi almıştık yine Joan Miro resimleri İstanbul'da Tohane-i Amire'ye gelmişti. Biz gidemeden, İstanbul'daki resimlerin sahte olduğu ortaya çıktı, haberi burada.

Bu ülkede başına gelen çoğu şeye şaşırmıyorsun hatta sanırım ben artık hiç bir şeye şaşırmıyorum... Neyse sonra öğrendim ki Bay Miro'nun resimleri Sakıp Sabancı Müzesi'ne gelecekmiş. Dedim onlar yan basmaz, kül yutmaz! :)


Miro'nun çizgileri bir çocuk için oldukça ilgi çekici olduğundan ve benim bıcırıkım da 3 yaş meraklı bakışlarıyla her şeyi keşfetmeye çalıştığı için; önce onu internet üzerinde Joan Miro resimleriyle tanıştırarak işe koyuldum.
Malesef Türkçe hiç bir video kaynağı bulamadım ancak şu video bize keşif için yeterince yardımcı oldu:



Biz ailece sergiyi çok beğendik, tabi Efe sonlara doğru sıkılıp, ne zaman çıkacağımız sorusunu sıklaştırdı o ayrı :)

Sergi 23 Eylül 2014 - 1 Şubat 2015 tarihleri arasında ziyaret edilebilecek. Akdeniz coğrafyası ve insanına dair gözlemlerinden ilham alan Miró’nun, kadın, kuş ve yıldız temalarına yoğunlaşan sergi, resim, baskı, heykel ve seramiklerin bulunduğu zengin bir seçkiyle sanatçının sembolik dilini anlama olanağı sunuyor. Miró'yla İstanbul'da buluşacak olan sanatseverler, sanatçının Akdeniz kültüründen aldığı enerjinin farklı formlardaki izdüşümlerine tanık olacaklar.
Sergide yağlıboya ve akrilik tablolar, taşbaskı ve aside yedirme baskılar da dahil olmak üzere 125 eser yer alıyor ve Miró’nun assemblage tekniğiyle bir araya getirdiği heykellerinin tüm aşamaları model ve çizimlerle beraber sergileniyor. Bu önemli eserlerin yanı sıra, sergide halılar, dokumalar, seramik ve şiir kitapları gibi sanatçının farklı tekniklerdeki çalışmaları da sanatseverlerle buluşuyor, kimi eserler ve sanatçıya ait kişisel eşyalar ise dünyada ilk defa Türkiye’de Sakıp Sabancı Müzesi’nde sergileniyor.

20 Ekim 2014 Pazartesi

Son gelen postakartlarım

Postcrossing.com sayesinde dünyanın 4 bir yanından posta kartı alabilir ve siz de bu dört bir yana kart gönderebilirsiniz.
Postacının bıraktığı posta kartlarını aldığımda gözbebeklerim büyüyor, kalbim hızlı hızlı çarpıyor! :)
Galiba 10'lu yaslarımda hissettiğım duyguları 30'lara tasımıs olma kabiliyetim yada suursuzluğum var :) Olsun yalnız değilim, postcrossing.com'a üye olmus tüm postakartı neferleri benden, hepimiz birimiz; birimiz heimiz içiniz onlarla adeta :p
Mesela Japonya'dan Fuuko, hiç tanımadığı bana -profilimde Ten Ten sevdiğimi yazdıgım için- bu kartı göndermis.

Rusya'dan Yulia ise bu fantastic uçan halı kartpostalını göndermis. Arkasındaki pullar da ayrı bir güzel...






Aslında 4 kart gelmisti bugün ama en beğendiğim ikisi bu idi.
Bakalım önümüzdeki günler daha neler görücez :)

19 Ekim 2014 Pazar

Kitap Askına - Süreyya Operası

Bugün Efe ile Kadıköy - Happy Moons'ta kahvaltı ettik.
Tuvaletin önünde bekleyen mavi gözlü, sarı saçlı güzel bir genç kız vardı, Efe'nin gözü takıldı; 'Nereye bakıyorsun annecim' diye sordum. 'Anne su kızın gözleri çok güzelmis' demez mi.  :)
Kendi kendine arabası ile oynadı, kalemlerle boyama yapt. 3 yas bir mucize olabilir mi acaba?


Sonra saat 12 ye yaklastı ve müzikal'i izlemek üzere salonda yerimzi aldık. 3. sırada oturuyorduk, ki ilk sıralar ufaklıklar için gayet ideal bir mesafede.


Bıcırık daha yerine otururur oturmaz tavandaki freskler dikkatini çekti. Tek tek tüm karakterleri sorguladı.

Derken 'Kitap Askına' müzikali saat tam 12:00'da basladı. Canlı orkestra olması ve müzik aletlerini arada görebilmesi çok hosuna gitti. Genel olarak hikaye de ilgisini cekti. 5-6 yasında bir cocuk için daha uygundu sanırım, Efe'nin anlayamayacağı diyaloglar az da olsa vardı. Ancak müzikler ve kostumleri saskınlıkla izledi.

Bir sonraki ay yine Süreyya Operası'nda 'Fındııkıran' olacakmıs, görevliler Fındıkkıran'ın 3 yas icin daha uygun olacaginı söylediler. Biletler satısa cıkar cıkmaz alacagım: http://www.sureyyaoperasi.org


16 Ekim 2014 Perşembe

Yeni keşif: COURSERA: Online ve ücretsiz dünya standartlarında eğitim

Hala daha böyle bir sitenin varlığına inanamıyorum ve mutluluktan havalara uçabilirim!
Ben şu anda İstanbul Üniversitesi'nin Açık Öğr. Fakültesi'de Sosyoloji bölümü 3. sınıfta okuyorum. Hep içimde kalmıştı Sosyoloji, bir şekilde hayalimi gerçekleştiriyorum ve çok da şey öğrendim. 
Örgün öğretimde Üniversite hayatını tatmış biri olarak tabiki sınıf ortamının pek çok avantajı açık öğretimde yok... Bir de beni ekstra rahatsız eden, İstanbul Üniversitesi'nin yetersiz kaynak ve materyalleri. Çok fırın ekmek yemeleri gerek kaliteli eğitim standartlarına erişmek için. Yine de hiç bir şey yapmamaktan iyidir deyip ben kendime ne katarım ona odaklanıyorum.
Derken arkadaşım Coursera'dan bahsetti 'tam senlik' diye. Sadece benlik değil tabi 'hepimizlik' :)
Dünyanın çeşitli ve iyi Üniversiteleri'nde çalışan hocalardan bazıları Coursera'da size seçtiğiniz bir dersi anlatıyor. Türkiye'den de KOÇ Üniversitesi var kaynak sağlayan.
Daha sonra seçtiğiniz derse göre değişen sürede gerekli eğitimi alıp (6-8 hafta çoğunlukta sanırım), online sınava giriyorsunuz ve sertifika bile alabiliyorsunuz.
Kurs sürecinde ilgili forumları takip edip, diğer kursiyerlerle ve belki hocayla konu hakkında tartışabilirsiniz bile!
Dersler İngilizce, ama şimdilik 10 ders için Türkçe seçeneği mevcut. Altyazı şeklinde bir destektir sanırım bu. Benim İngilizcem ders takip etmek için pek parlak değil, kendimi baya vermem gerek. Aslında bu da dil geliştirmek için başka bir bahane ama sanırım bu aralar ona harcayacak enerjim ve vaktim yok... 
Yine de heyecanla araştırmaya devam ediyorum, bir çılgınlık yapıp Coursera'dan 1 ders edineceğim sanırım. 
Başka ders seçen olursa haber etsin! ;)

www.coursera.org




15 Ekim 2014 Çarşamba

Beauty and the Beast / Zorlu PSM


Dün gece Zorlu/Performans Sanatları'nda harika bir Broadway müzikali izledik: Güzel ve Çirkin.
'Güzel'i oynayan kızın konuşma ses tonuna hayran kaldım. Müzikleri, dekoru ve sahne kıyafetleriyle enfes bir gösteriydi.
Zorlu'nun açılmış olmasına, -o kocaman, sevimsiz binasına rağmen- tek sevinme sebebim büyük gösteri salonu ve getirdiği müzikaller. 
Beauty and the Beast'i ben de görmek isterdim diyen öğrenci arkadaşlarım varsa  öğrenci biletleri etkinlik günü akşam seansı için 17:00-19:00 arasında gişeden satın alınabiliyormuş ve 20 tl. 

14 Ekim 2014 Salı

Köylü Ekrem

Bugün öğlen iş arkadaşlarımla yemek yerken içimizden biri 1 soru ile ODTÜ bi şey bi şey mühendisliğini kaçırdığını söyledi. (Bu da klasik hikayedir değil mi?:)) İstanbul'd bir üniversitede Matematik Mühendisliği okumuş. Kimbilir hayatım nasıl değişirdi ODTÜ'yü kazansaydım dedi.
Sonra kendi içimizde konuşmaya başladık, gerçekten okuduğumuz okulla hayatımız ne kadar ilintili. Bence değil! Evet eğer seçme şansım olsa şu an ben de en iyi olduğunu düşündüğümü seçerim ancak bu 'ben'i kısa yada uzun sürede daha iyi bir insan yapar, daha mutlu bir hayat sürerim anlamına gelmez. Bu konu hakkındaki düşüncelerimi ve hislerimi tam aktaramayacağımı farkettim. Yanlız bir Ekrem var ki bizim sohbetimiz sonrası aklıma gelen: Eli öpülesi, saygı duyulası, sohbet edilesi.
O anlatsın isterseniz:

7 Ekim 2014 Salı

Klasik bir tatil sabahı

Gece bıcırığın muslukları açık kalmış :)
Sabah erkenden uyandı, biraz Nick Jr izlemenin ikimize de zararı olmaz... Baba uyusun, 1 tatil sabahına 1 kurban yeter.
Örgü, dergi, internet. Bu günün hakkını vermeliyim, sağlık olsun yeter...


25 Eylül 2014 Perşembe

Bol fotograflı 'Nerelerdeydin?' diye soranlara postu

Merhaba herkese,

Yazıp yazıp siliyorum, hem de aylardır. Cok sevdigim insanların uzun süredir kötü hastalıkla mücadele ediyor olusu haricinde hayat kaldıgı yerden devam ediyor.
Umarım caresi bulunur, hep hep hep güzel haberler duyarız, kimse bir daha hasta olmaz...

Nisan ayından beri olan fotografları toparladım bilgisayar basına oturup.  Tüm sevenlerimize gelsin :)

Nisan 2014 - Marken Adası / Hollanda
Mayıs 2014 - Bayramoglu

Mayıs 2014 - Sultan Ahmet Camii (Oktay Colak ile fotograf gezisinden)

Mayıs 2014 - Edirne
Mayıs 2014 - Edirne
Haziran 2014 - Kadıköy
Temmuz 2014 - Gebze (Sunum yaparken beni çeken pek tatlı arkadaslarım var :) )

Eylül 2014 - Bayramoglu (Efe'nin komsu kankaları)

Eylül 2014 - Bayramoglu (Efe'nin göbekten kankaları :) )

Eylül 2014 - Ballıkayalar (Efe ve Cınar)

11 Haziran 2014 Çarşamba

Bir film (JAGTEN), bir dizi (GAME OF THRONES)

Geçtiğimiz 2 gün duygulardan duygulara hasıl oldum… 
İlk önce 2012-Danimarka yapımı ‘The Hunt’ filmini izledim. Erkek bir anaokulu öğretmeni ile bir kız çocuğu'nun küçük bir Danimarka kasabasında yaşadıklarını konu ediyor. Türkiye'de de pek çok festivalde gösterilmiş. Pek sevdim, ertesi gün de film aklımdaydı. Avrupalıların sorun çözme biçimleri ve sorun yaratma biçimleri farklı tabi, özellikle de Kuzey Avrupalıların bir enterasan benim büyüdüğüm Türk toplumuna göre. 
Bir filmden buralara geldim, haftalardır sosyoloji çalışıyorum, fazla konuşmayayım, siz bir izleyin bence :)
Imdb puanı: 8.3


Dün de Game of Thrones 4. Sezon 9. Bölümünü izledik. (Aksiyon sevmem ama) Dizinin en sevdiğim bölümlerinden biriydi. Ah Ygritte, çok ağlattın beni kız:
 'You know nothing Jon Snow'



6 Mayıs 2014 Salı

Dar Ağacında Üç Fidan...

Pek  güzel oldu bunu dinlemek:



ATTİLA İLHAN’IN “O MAHUR BESTE ” ŞİİRİNİN YAZILIŞ ÖYKÜSÜ
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımız da sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı
Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
Geceler uzar hazırlık sonbahara


Attila İlhan’ın bu güzel şiiri daha sonra bestelendi. Şiiri okurken ya da şarkı olarak dinlediğinizde adı geçen Müjgan hakkında ne biliyorsunuz? Büyük bir olasılıkla güzel bir kadın ismi olabilir mi? Olsa olsa unutulmaz bir aşkın yitirilen güzeli mi ? Bilemediniz.
İşte “Müjgan’la Ben Ağlarız” ve hüzünlü öyküsü… Attila İlhan anlatıyor;
“12 Mart sonrasının kahır günleriydi. Bir sabah radyoda duyduk ağır haberi: Deniz’lere kıymışlardı. Karşıyaka’dan İzmir’e geçmek için vapura bindim. Deniz bulanıktı; simsiyah, alçalmış bir gökyüzünün altında hırçın, çalkantılı… Acı bir yel esintisinin ortasında aklıma düştü ilk mısra… Vapurda sessiz bir köşe bulup yüksek sesle tekrarladım. Vapurdan indikten sonra da rıhtım boyunca bu ilk mısraları tekrarlayarak yürüdüm”.
“Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı ” 6 Mayıs 1972


Bir kadın ismi sanılan ‘’Müjgan’’eski dilde “kirpik” anlamına geliyor ve Şair’in “müjganla ağlaşmak”tan ne söylemek istediği orada çözülüyor; Attila İlhan, 6 Mayıs 1972 yılında idam edilen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’a ağlıyordu…
Şiiri ve şarkıyı şimdi bir de bu bakış açısıyla okuyun ve dinleyin…
Ruhun şad olsun büyük usta..

5 Mayıs 2014 Pazartesi

En sevdiğim hobim: 'Çarpıişi'

Ta taaa, işte son yaptığım çarpı işi:

Aslında Efe'nin odasına yapmıştım ama pembe çerçeveye koyunca renk engeline takıldı.
Banyoya asmaya kara verdim.
-Banyoda etamin mi olurmuş? 
-Bizim banyoda olacak :)




16 Nisan 2014 Çarşamba

Sevgili Günlük :)

Bir süredir kendimi tuhaf hissediyorum. Tamamen İyi yada tamamen kötü diye tanımlayamadığım bir süreç.
Başka insanların acılarından derinden etkilendim son aylarda.
Ailemden, arkadaşlarımdan, sanal olarak tanıdığım insanlardan, ülkemden…
Aynı zamanda çok güzel gelişmeler oldu. Pek muammada bıraktı di mi? İyi olan ne kötü olan ne anlatsam bir bir… :)

Efecim okula alıştı. Haftasonuna doğru şu soruyu sormadan da durmuyor ama ‘Anne yarın okula gitmiycez mi, işe gitmiycez mi?’ Soru cümlesi ama olumsuz da, yani gitmeyelim :) ‘Gidicez annecim, bir kere daha gidicez sonra tatil’ diye cevaplıyorum, 2,5 yaşındaki çocuğa zaman kavramını anlatmak zor.
Bir saat aldık ona. Nasıl meraklı minik. Diyin ki şağda park, solda da kitap yada sana öğreteceğimiz bir şey var hangisine gidersin, istisnasız sol tarafı seçer. Kitap okumayı, puzzle yapmayı, posta kutusu oyuncağı ile oynamayı, ‘Dora the explorer’ ile ‘Koş Diego’ seyretmeyi çookk seviyor. Beden aktivitelerinin insanı değil yani. Bakalım büyüdükçe nasıl bir insan olacak?
Haftasonları bir ritüelimiz oluştu, klasik 7’de kalkıyor. Yanımıza geliyor; şanslıysak onunla 1-2 saat daha uyuyoruz yada birimiz kalkıp güne (2,5 yıldır olduğu gibi) kargalar ile beraber başlıyoruz. Olsun iyi ki var, ne olmuş az uyuyorsak?
Yaptığım işi ve işyerimi çok seviyorum. Beraber çalıştığım iş arkadaşlarımı da. İyi ki dönmüşüm iş hayatına.
Eskiden Efe’yi bir yere bırakıp kendime birkaç saat yaratmak için fırsat kollardım. İşe başlayalı 7 ay oldu, artık bu hissiyatım yok, aksine iş dışındaki her anım Efe ile olsun istiyorum. O da büyüyor, artık bez takmıyor, dışarıda köfte-pilav yiyor, yürümemiz gerekirse eşlik ediyor... Dolayısı ile onunla ev dışında vakit geçirmek de kolaylaştı. Hele birkaç sene sonra müzelere, tiyatrolara da gitmeye başlayacağız beraber, offf tadından yenmez…

Bu hafta vizelerim var. Birkaç ay sonra Sosyoloji öğrenciliğinde 2. senem bitmiş olacak. Aferin bana :) İyi ki başladım bu bölüme ve pes etmedim. Hem çalışıp, hem anne olup, hem gezmeyi sevip, hem okumak zor. Yüksek Lisans olsa MBA, MIS falan seçecektim ama böyle zevkli konular olmayacaktı, devamını getirme sebebim de ilgi duyduğum bir bölüm okumam sanırım.
Kilo ve yediklerim konusunda geçen aylardaki kadar iyi değilim. Akşamları çekirdeğe dadandım bu ara, çıt çıt :) Makarna desen gırla gidiyor. Yürüyüşü daha sık ve düzenli yapmalıyım. Yoksa yakında aylık büyüme raporu açıklayacak duruma geleceğim. Bu ay %3 büyüdüm 300 gram  aldım diye :)

Bahar geldi. Cam önlerine yeni çiçekler diktim. Harika görünüyorlar. Bahçemizdeki erik ağacı ilk mahsüllerini verdi. Maalesef güllerimizi böcek basmış. Gürültücü ama sevimli yan komşumuz yaz sonuna kadar kalmak üzere taşındı, gözümüz aydın :)


Bir kanaviçe bitirdim mantarlı ve cüceli olan, çerçeveleyip duvara asacağım. Şimdi gül deseni yapayım diyorum. Efe uyuduktan sonra CnnTürk’te Aykırı Sorular ve Dört Bir Taraf izliyorum o sırada da ya çekirdek çitliyorum, yada etamin yapıyorum.


Geçtiğimiz ay ‘Portre Fotoğrafçılığı’ kursuna katıldım. Hocamız Oktay Çolak idi. O kadar çok şey öğrendim ve keyif aldım ki. Uygulama dersi için SultanAhmet’e gidip bol bol turist fotoğrafı çektik. Yukarıdaki iki portre çektiğim fotolardan bazıları.

Postcrossing hayatımın en renkli alanlarından. Tenten ve İnge Löök kart koleksiyonuma 1’er parça daha geldi. Havalara uçtum. Beni bu işle tanıştıran canım arkadaşım Sanat Notları, seni seviyorum.


Önümüzdeki günler 2 şehir göreceğim biri Eskişehir, biri Amsterdam. İkisinde de Efe olacak, çocukla gezmek daha çocuğum olmadan özendiğim bir durumdu. Evet tabiki 2 yetişkin gezmekten daha sınırlayıcı bir durum ama yine de o minnakın varlığıyla ve aile olarak evden uzaklaşmanın keyfi paha biçilmez…

18 Şubat 2014 Salı

'Harikalar Sahili' Kocaeli

Havalar güzelleşti, nasıl gezesim var müzeler, yeşillikler, yeni yerler…
Geçtiğimiz haftasonu güzel Kocaeli’min güzel bir parkına gittik: ‘Harikalar Sahili’.
Deniz kenarında, küçük bir çocuk için çok güzel bir dünya kurmuşlar, tebrik ederim yapanları.
Devasa, görkemli, bakımlı bir yer beklemeyin. Bizde o işler pek yürümüyor biliyorsunuz, beton yığını AVM’lerin içinde yüksek fiyatlar ödeyerek nispeten daha bakımlı ve özenli mekanlara ulaşabilirsiniz belki.
Açık havada ve ücretsiz bir park için yine de gayet güzel ‘Harikalar Sahili’.
Bir sürü masal ve çizgi film kahramanının renkli heykelleri var ve çeşit çeşit kaydıraklar…
2,5 yaşındaki bıcırık Efe çok memnun kaldı burada vakit geçirmekten.

İzmit, Körfez taraflarına yolunuz düşerse, E-5’e de yakın olan, deniz kenarındaki bu şirin parka uğramanızı tavsiye ederim.